10 | Luna

98 11 2
                                    


🌑 AY 🌑

Yavaşça etrafıma baktım. Jungkook ile şato benzeri bir yerdeydik. Jungkook'un masmavi saçları, gri gözleri pürüzsüz bir görüntüsü vardı. Normalden çok farklı gözüküyordu. O ilah gibiydi... Sonrasında kendime bakmaya çalıştım ellerimde sarı turuncu karışımı güneş dövmeleri vardı. Kendime daha tam bakamadan adım sesleriyle kafamı kaldırdım.

Jungkook bana doğru geliyordu. Her geçen saniye hem daha çok yaklaşıyor hem de hızlanıyordu. Ben daha ne olduğunu anlayamadan bana sıkıca sarıldı. Birkaç dakika sadece sarıldık. Hiçbir şey hissedip düşünemiyordum.

Sarılmayı bitirip bana baktı sonra. " Seni alıştırmaya çalışıyorum. Umarım beni anlarsın. Gerçekleri öğrenince önce kendini sonra bizi düşünerek davranmanı rica ediyorum senden. İnan ki bu herkes için daha iyi olacak. "Gerçekler?" geldiğimden beri ilk defa konuşabilmiştim. Ama aslında konuşan ben değildim böyle hissettirmiyordu.

Fark ettiğim başka bir şey ise Jungkook'un dövmeleri oldu. Benimlilere benziyordu. Onda mavinin tonlarında arada bir gözüken griliklerle ay dövmeleri vardı.

Sonra şato sallanmaya başladı. Korkar gözlerle Jungkook'a baktığımda hüzünlü bir şekilde bir bana bir de tuttuğu ellerime bakıyordu. Ben de ellerime bakmaya başladım. Ellerimdeki dövmeler yavaşça siliniyorlardı. " Her şeyi bizim için daha iyi yapacağım. Güven bana." Jungkook'dan duyduğum bu sözlerden sonra yavaş yavaş gerçekliğe dödüğümü hissettim.

Gözlerimi açtım. Ellerimin yandığını hissediyordum. Rüyalarım artık çok kötü bir hal almıştı. Dayanılmazlardı. Bu rüyalarla nereye kada gidebileceğimi merak ettim. Sonsuza kadar böyle olamazdı. Çek çarem bir an önce her şeyin bitmesiydi.

Bugün Jungkook söylediği gibi her şeyi anlatırsa ben de ona rüyalarımı anlatacaktım. Gergin hissediyordum. Bana neler anlatacığını düşünüp duruyordum. İçim içini kemiriyordu. Peki , öğreneceğim şeyler beni etkileyecek miydi ? Üzerimde nasıl bir etkisi olabilirdi ki ?

Önce üstünü değiştirdim. Örgü siyah bir kazak ve gene siyah bir pantolon giydim. Daha sonra banyoya giderek kendime gelmeye çalıştım. Yüzüme birkaç şey uyguladıktan sonra Jungkook'un mesaj atmasını bekledim. Ne zaman mesaj atıp, ne zaman gelmemi isteyeceğini bilmiyordum ama heyecandan hemen hazırlanmıştım.

Ben her zaman ki gibi kitap okurken, telefonundan gelen bildirim sesiyle hemen kapatıp mesaja baktım. Beklediğim gibi Jungkook'tan gelmişti. 2 saat sonrası için onunla bir binada buluşmamı istemişti.

Telefonumdan bu binanın konumuna bakıp yola çıkmıştım. Yavaşça ilerliyordum. Jungkook'a doğru, bilinmezliklere, gerçeklere, yalanlara, geçmişime , geleceğime. Hepsine yuruyodum.

Bu korkunç bir durumdu aslında. Keşke her şey kafamda kurduğum kadar basit , saçma şeyler olsaydı. Bazı şeyleri bilmemek bazen daha iyidir. Bizim için her iki yol da kötüydü sanırım. Emin değilim.

*
Geçen uzun dakikaların sonunda konumdaki o binaya gelebilmiştim. Uzun bir binaydi ama yeni gözükmüyordu. Simdiyahdı. Içeride birlierinin olduğunu da düşünmüyordum.

Jungkook mesajda geldiğim zaman binanın önünde onu beklememi de söylemişti. Yavaşça girişteki basamaklara oturup Jungkook'u beklemeye başlamıştım. Hava gittikçe karariyordu. Yaklaşık 5 dakikadır olduğum yerde boş boş oturuyordum.

Arkamdan gelen adım sesleri duymuştum. Bu ortam beni germişti. Kafamı hızlıca çevirdiğimde önce karanlığı daha sonra ay gibi parlayan Jungkook'u görmüştüm. Elini bana doğru uzattı , ben de elini sıkıca kavradım ve ayağa kalkma yardımcı oldu.

Kimse konuşmuyordu. Biz susuyorduk, dünya susuyordu. Binanın içinde bir asansör vardı, ona binmiştik. Jungkook hâlâ elimi tutuyordu. Bu his çok güzeldi. Kesinlikle en sevdiğim şey Jungkook'un ellerini tutmak olmuştu. En üst kata geldiğimizde asansör durdu. Önümüze çıkan merdivenden ilerlemeye devam ettik. Ne yaptığımız hakkında hiçbir fikrim yoktu.

Merdivenden son basamağı da çıktığımızda önümüzdeki kapıyı ittirdi. Kafamı çevirerek etrafıma bakınmaya başladım. Yüksek bir binanın çatı katındaydık. Önümüzde birkaç tane renkli minder, yanlarında ise atıştırmalık bir şeyler bulunuyordu. Ortam tatlı gözüküyordu.

Minderlere oturduk. Yan yana duruyorduk ve konuşmuyorduk, gene sessizlik hakimdi. Biran önce konuşmayı başlatmak istiyordum. "Evet?" dedim sakince. Başını bana çevirdi.

"Yukarı bak ne görüyorsun?" yavaşça kaldırdım başımı.

"Ay'ı görüyorum. Bugün bu gün şansımıza dolunay varmış baksana."

"Evet... Bana ay hakkında düşüncelerini, hissettiklerini anlatabilir misin?"

"Hmm... Garip bir soru ama neden olmasın." Düşündüm bir süre. Ay gerçekten bana ne hissettiriyordu? Ne düşündürüyordu? Benim için özel olduğunu biliyordum. Ama neden?

" Ay sanırım bana güvenli hissettiriyor. Eksik tarafım tamamlanıyor. Ne zaman kendimi kötü hissetsem ayın altında müzik dinlemek, kitap okumak bana iyi gelir. Bana bir şeyleri hatırlatıyor, tam olarak anımsayamasam da... Her neyse ay, ay işte. Benim için özel, bunu herhangi bir nedene bağlamama gerek yok. Nedeni olmasaydı bile benim için farklı olacaktı."

"Sana mükemmel bir haberim var. Bu sorunun cevabı ben de. Hoşuna gideceğine eminim.Ama sakın şakaya vurma ve şimdi beni bütün ciddiyetinle dinle."

"Ben Ay'ım Park Jimin. Ay bana ait ben de aya. Biz bir bütünüz. "

"Ben Ay Tanrısı Jeon Jungkook sen de benim güneşim Park Jiminsin. Tekrar bir araya gelmekten onur duyuyorum yüce SOL."

🌑

Öncelikle okuduğunuz için teşekkür ederim 🌼✨
Hatalarim ve yanlış yazdığım yerler varsa şimdiden kusura bakmayın.

Yavaş yavaş her şey ortaya çıkıyor. Şimdiden 15. Bölüme kadar yazdım bileee. 🤩

 🤩

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Sol et Luna | JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin