18 | We

53 7 2
                                    

🌑BIZ🌑

Bu bölüm Jimin in ağzından yazılmıştır*

Üstümde bir sıcaklık hissediyordum. Daha sonra yüzümde ıslak baskılar. Ne olduğunu anlayamıyordum. Etrafın karanlığı gözlerimi açmamla yok oldu. Gözlerimi açtığımda ise gördüğüm ilk şey Jungkook'un mükemmel yüzüydü. Ellerimi gözlerime getirerek ovuşturmaya başladım.

Tam biraz daha uyumaya hazırlanırken kollarımdan çekilmemle bunu yapamayacağımı anladım.

"Günaydın uykucu." Parmak uçlarıyla alnımı ittirdi. " Bu uykucu daha fazla uyumak istiyor." Diye omuzlarımı silkerek mızmızlanmaya başladım. Daha gözlerimi doğru düzgün açamıyordum bile. " Maalesef bugün çoook işimiz var ve senin uyanman gerek."

Yavaşça arkasını döndü kollarımı boynuna doladı. Bacaklarımı beline atarak sıkıca doladım. Yavaşça ayağa kalkıp beni hızlıca sırtında sektirdi. "Hazır mısın?" Dedi çocuksu bir şekilde bağırarak. " Hazırım kaptan!" Gülemeye başladığımda onunda kahkaları kulaklarıma doldu. Ellerimi havaya kaldırdığım anda Jungkook da koşmaya başladı.

Normalde mutsuz , hüzünlü , kötü hissetmemiz gerekirdi. Ama biz dün aldığımız kararla anı yaşamaya bakıyorduk. İleride ne olacağını bilemezdik. Şimdiden kendimizi mutlu etmeliydik ki zamanımız boşuna gitmesin.

Mutfağa geldiğimizde durmuştuk. Bacaklarımı ve kollarımı çözerek yere atladım. Masanın başında duran Taehyung ve Jin kahvaltıyı hazırlanmışlardı çoktan. Gözlerimi yiyeceklerde gezdirdim. Çok tatlı bir görüntü vardı ortada. Biz aile gibi duruyorduk.

Birden "GÜNAYDIN!" diye bağırmamla herkes irkilmişti. Gülerek önümdeki sandalyeyi çekip oturdum. Sol yanıma da Jungkook oturmuştu. Benim önümde Taehyung oturuyordu ayrıca.

" Günaydın Chim. Bu neşeni neye borçluyuz?"  Elindeki çatalı bana doğru sallayan Taehyung 'a bakıp gülümseyerek göz devirdim.

"Hiçbir şey. Mutluyum sadece olamaz mı ?"

"Olabilir tabi kiii."

Dün akşam bir şey yemediğim için çokça acıktığımı hissediyordum. Hemen önündeki yemeklere atıldım. Masada küçük sandviçlerden yemeye başladım , önüme konulan portakal suyuyla iyice ağzım sulanmıştı.

Kafamı kaldırdığım anda Seokjin ile göz göze geldik. Gözleri kızarmıştı. Çok yorgun bakıyordu. Muhtemelen dünde dahil tüm gece uyumamıştı ve bu onu yormuştu. Alışık değildi bünyesi sonuçta.

Karnımın doyduğuna emin olduktan sonra ellerimi sildim. Dirseklerimi masaya yaslayıp yüzümü avuçlarımın arasına koydum. Önce masadaki herkesin yüzünü inceledim. Hepsinde yorgunluk kırıntıları bulunuyordu. Sanırım hiçbir şey yapmayan tek ben vardım. Fakat kimse bana ne yapmam gerektiğini söylemediği için bir şey yapamıyordum.

"Bugün neler yapıyoruz bakalım?" Sorumla sohbetin konusu değişmişti.
" Siz Taehyung ile bir şey yapmıyorsunuz. Belki bir şey lazım olursa biz sizden yardım isteriz. Biz bütün gün gerekli ortamı hazırlayacağız. Planlamamıza göre gece yarısı her şey hazır olacak ve beklediğimiz an gelecek."

"Anladım size kolay gelsin o zaman." Masadan usulca kalktım. Taehyung'da arkamdan geliyordu.

"Bugün ne yapalım istersin?" Odama girdiğimizde hızlıca masaya oturdum. Taehyung da aynanın karşısında saçlarını düzeltmeye başladı.

"Bilemem ki Taehyung. Senin bir fikrin yok mu ?"

"Aslında var sonuçta buradaki muhtemelen son günlerimiz biraz buranın tadını çıkarmaya ne dersin?" Bana sunduğu gülüşe baktım. Beni neler beklediğini düşündüm.

***

"TAEHYUNG BUNU BANA YAPTIRDIĞINA INANAMIYORUM!"

"SADECE TADINI ÇIKARTSANA."

Taehyung beni lunapark a getirmişti. Buna şaşırmamıştım ama beni hız trenine bindirmişti. Tren en üst noktaya çıkıp birden aşağı inmeye başladığında öleceğimi sanmıştım. Sürekli kalbim yerinden çıkacak gibi oluyordu. Uzunca bagrışmalı bir deneyim olmuştu bizim için.

İnince birbirimize tutunmaya başladık. Bu şekilde yürümeye çalışıyorduk çünkü ikimizinde midesi bulanıyor ve başı dönüyordu.

"Her neyse Jimin sonunca unutamayacağınız bir deneyimdi sırada ne var biliyor musun?" Bu sorunun beni daha çok korkutması gerektiğini düşünmüştüm. Midem biraz daha hızı ve dönmeleri kaldırabilir miydi? Bundan pek emin değilim açıkcası. "Taehyung bu sefer ne yapacağımız?" Mızmızlanıyordum istem dışı.

Taehyung beni bileğinden çekiştirerek pamuk şekerlere doğru ilerledi. Ikimiz içinde birer pamuk şeker aldık. Benim pembe Taehyung'un ki mavi renkti. Ben oturup yiyeceğimizi sanırken atlıkarıncalara doğru ilerledik.

Keşke Jungkook da yanımızda olsaydı onunla ata binip kendimi prensler gibi hayal edebilirdim diye düşünmeden edememiştim. Tabii ki Taehyung la gelmek benim için sıkıntı değildi ama Taehyung unda Jin'i istediğini tahmin edebiliyordum.

Yavşça tur atmaya başladık. Bir yandan pamuk şekerimizi de yiyorduk. İnsanlar bize biraz garip bakıyorlardı ama bugün bunu sorun edemezdim. Gerçekten bugün bunu yapmam doğru olmazdı.

Sonuçta son günlerimi güzel geçirmem gerekiyordu.

Benim tabirimce yorucu Taehyung 'a göre eğlenceli bir günün ardından evin yolunu tuttuk.

Bahçe kapısından girdiğimizde Taehyung'a gitmesini söyledim. Benim burada yapmam gereken bir şey vardı.

***

"Ben geldiim." Koşarak Jungkook'un üstüne atladığımda beni sıkıca tutmuştu. Yanağıma oldukça sulu bir öpücük kondurdu. "Hoş geldin."

Saat dokuza geliyordu ve hava kararmaya çoktan başlamıştı. Taehyung ve Seokjin ortalıkta gözükmüyorlardı. Onlarda birlikte vakit geçirmek istemiş olmalılardı.

"Hazır mısın Meus Sol?"

"Hazırım Mea Luna."


Her şeye hazırdım. Yanımda senin olaman yetmişti. Başıma ne gelirdi bilinmez ama bunu zaten umursamıyorum. Keşke sadece başımıza bir şeyler gelseydi.

Beni merak etme. Ben şuan mor bulutlarıma bakıyorum. Güneşe bakıyorum. Yağmura bakıyorum. Ama en çok toprağa bakıyorum. Çünkü o toprağın içinde biz varız Mea Luna.

Sen ve ben  değil. Biz.

Sol et Luna | JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin