Olmamış Gibi

642 33 21
                                    

Serginin ana tablosu ortadan ikiye yırtılmıştı. Bir de yanındaki tablo ama benim için önemli olan ana tablosu. Onsuz sergi yapamazdım.

Göz yaşlarımı tutamadığım Soph Mark'a bağırıyordu.

_Buranın her şeyinden sorumlusun bunun olmasına nasıl izin verdin?

_Ben görmedim günümün her saatini burada geçirmiyorum ki. Elemanlara bıraktığım bir saatte olması lazım

_En son ne zaman çıktın sen dışarıya ki, sabahtan beri çalıştığınızı söylemiştiniz, demiştim.

O da biraz durup:

_İşimiz bittikten sonra çıktım. Bankada işlerim vardı. Ben geldiğimde herkes çıkmıştı. İş paydosu beşte yapılıyor. Ben de görür görmez aradım.

Soph arkadan atlayıp "İlla kamera görüntüleri vardır, açabilir, misiniz? dediğinde ben resmimin yanına gidip elimi üstünde gezdirdim.

Resim aslında basit ama benim için çok anlamlıydı. Basitçe sadece denizi çizmiştim ama katman katman. Üstünde yeşil ve tonlarında güneşi çizmiştim. Etraftaki ağaçlar ise sarıydı.

Tek ters ve zor olmayan şey maviydi. Normalde onu da başka renk yapacaktım ama çok kötü olmuştu. Sonra Mason bana gelip "Her şey zıt olsa da değişmeyen bazı şeyler vardır. Bak her şeyi değiştirmişsin bir anda. Resim kaldırmamış bu kadar şeyi. Sen de denizi mavi yapıver. Hem bak Chelsea'nin rengi ya hani' deyip gülümsemişti. Çok net hatırlıyorum.

Bu resmi bitirdikten sonra zıtlık ve değişikliği konu alan bir sergi hazırlamak istemiştim. Hem ilk sergim hem de benim için çok önemliydi.

En sonunda fikri o verdiği için de denizin ortasına parmak izini bastırtmıştım ve içine "zıtlıklara rağmen özüne dönmeye" yazmıştım denizi boyadığım rengin bir açık tonuyla ki bize özel v görünmez olabilsindi.

Soph'un beni dürtmesiyle kendime gelmiştim. "Mark bey kamera görüntüleri gelince haber verecekmiş, boş ver diğerleri de çok güzel. Onları sergilersin yarın" demişti.

Hemen arkasından gelen Mark'a dönüp. "Hayır serginin ana tablosu olmadan hiçbir şey yapamam. Ertelemek zorundasın" diye bağırmıştım.

O da bana "Ama hazırlıklar yaptık o kadar insanlara duyuruldu" deyince iyice sinirlenip:

_O zaman resimlere baksaydın. Hepsi sizin hatanız ileri tarihe alman lazım. Bunu düzeltmek zorundasın, diye bağırınca dehşete düşmüş gibi baktığından kafa sallayıp.

"Biraz erteleyebiliriz o zaman" demişti. Soph sırtımdan sakince beni dışarı doğru yönlendiriyordu. Arabaya binerken yansımamdan ne kadar korkunç gözüktüğümü gördüm. Gözlerim kızarmıştı, ağlamaktan şişmişlerdi. Saçım başım dağılmıştı.

Arabaya oturduğumda ağlamam kesilmemişti. Kafamı cama koyup o geceyi düşündüm.

Geçmiş

Bir yandan batmakta olan güneşi izlerken içimde fırtınalar kopuyordu. Resmim o kadar kötü olmuştu ki hiç beğenmemiştim.

Sinirden ağlayacak kıvama geldiğimde bağırarak resmi alıp yere atmıştım. Saatlerimi vermiştim bu resme. Arkada çalan müzik ise sakinleşmeme hiç yaramıyordu. (Medyadaki/ Bruno Mars - It Will Rain)

O sırada odanın yarı açık olan kapısından içeriye Mason girmişti. Gözlerim dolu bir şekilde ona baktığımda bana bakıp yanıma gelmişti. Gözyaşlarımı silip bana sarılmıştı. Ben de ona sarılınca odağım kaymıştı resmen.

Geri çekildiğinde hiçbir şey söylemeden yerdeki tuvali alıp şövaleye geri koymuştu. Resmen tabureye oturmuş ne yaptığını izliyordum.

Bana "Ne olmadı, hangisini beğenmedin?" diye sorunca derin bir nefes verip.

"Farklılıkları konu almak istemiştim ama baksana denize kırmızı hiç yakışmadı, kafayı yemek üzereyim" deyince bana anlamlı bir şekilde bakıp:

_Her şey zıt olsa da değişmeyen bazı şeyler vardır. Bak her şeyi değiştirmişsin bir anda. Resim kaldırmamış bu kadar şeyi. Sen de denizi mavi yapıver. Hem bak Chelsea'nin rengi ya hani, deyip gülümsemişti.

Ben ayağa kalkıp yanına yürüdüm. Cidden şu an onu sadece öpmek istiyordum.

O ilk ne yapacağımı anlamamış olsa gerek afallamıştı ama bana karşılık verince gülümsemiştim. Geri çekildikten sonra biraz daha ona öylece, oracıkta sarıldım. Bu adam iyi geliyordu bana.

(Resim bittikten sonra)

Mason antrenmandan dönmüştü. Bir süredir banyodaydı. Ben ise resmimi bitirmiştim.

Mason'ın dediği gibi denizi maviyle boyamıştım. Fakat o an aklıma gelen fikirle fırçaları bırakıp odadan çıktım ve evin içinde Mason'ı aramaya koyuldum.

Onu tam da duştan çıkarken yakalamıştım. Bu adam her haliyle ok güzeldi.

Yanına gidip elinden tutmuştum. "Resmim bitmek üzere ama eksik bir şeyi kaldı. Yardımın lazım gelir misin?" diye soru yöneltmiştim.

O da "Hadi bakalım ben ne yapacaksam resminde" demişti.

Odaya girdiğimizde güneş artık gözükmüyordu bile. Sadece ışıklarının son damlaları geliyordu. Bir yandan ise ay görünür hale gelmişti güneş gidince. Bu adamla iken her şey daha da anlamlanıyordu benim içim. Halbuki sadece her zaman olan şeyler oluyordu.

"Eee ben ne yapıyorum şimdi" demişti. Şövalenin yanına gelip ona da gelmesi için işaret yaptım. Biri şu an bu halimizi görse resmen dalga geçerdi.

Yanıma geldiğinde baş parmağını çekip daha kurumamış olan mavi boyanın üstüne basmıştım. O ise ne yaptığımı anlamayan bakışlarla beni izliyordu.

Ona dönüp "Tamam teşekkür ederim bebeğim" deyip eşyalarımı toplamaya başladım. Kenarda sadece denizi boyarken kullandığım mavi boya beyaz boya ve en ince fırçamı ayırmıştım.

"Ne yani bu kadar mıydı" diye hala anlamaz bir şekilde bakınca yanağından öpüp " Bu dışarıdan görünen yardım. Asıl yardımı ilham vererek yaptın" deyince en azından daha anlam kazanmış bir şekilde bakıyordu.

need to hear / mason mountHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin