Sergi

367 17 4
                                    

Liza'dan ( 4 gün sonra)

Soph ve Kai ile beraber son kez gelip serginin olacağı mekanı ve resimlerin fiyatlarını ayarlamıştık.

Kai gelip omuzlarımı sıktı ve "E hazır mıyız bakalım büyük güne?" dediğinde gülümseyip cevap verdim.

_Olmaz mıyım. Ben hep bu günü bekledim ki, derken Soph da yanımıza gelmişti.

_Şimdi konuştum ikramları da hazırlamışlar. Saat sekizde açılış var. İkramları da ayarladım.
_Her şey için teşekkür ederim çocuklar. Sayenizde çabucak hallettim.

O sırada Kai'nin telefonu çalmıştı. Telefonu açarken yanımızdan ayrılmıştı. Biz de Soph ile kol kola son kez resimleri turladık.

Sonrasında Kai bize seslenip arabaya geçtiğini söyleyince bizde peşinden gidip arabaya binmiştik

Sonraki gün

Sabah uyandığımda saat dokuza gelmek üzereydi. Tuvalete girip yüz bakımımı yaptıktan sonra dişlerimi fırçalayıp Sophların odasına gittim

Kapıyı bir kaç kez tıklattıktan sonra içeriye girdiğimde yatakta sadece Soph vardı.

Hala uyuduğunu görünce kahvaltıyı hazırladıktan sonra uyandıracağımı düşünerekten odama geri girdim.

Pijamalarımı çıkarıp altıma penye gri bir şort giyip üstüne de düz kırmızı tişört giydiğimde çıkardıklarımı kirliye atarak aşağıya indim.

Merdivenlerden inerken etrafı buram buram kahve kokusu kaplayınca Kai'nin aşağıda olduğunu anlamıştım.

Mutfağa girdiğimde Kai'yi kendine kahve dolduruyordu. Arkasını dönüp beni görünce "Günaydın" demişti.

Ben de gülümseyerek cevap verdiğimde dolaptan bardak çıkarıp kendime kahve doldurdum.

_Hadi git uyuyan güzeli uykusundan kaldır da beraber kahvaltı hazırlayalım.
_prensim ama tek öpücük yetmiyor hanımefendiye, dediğinde bangoda bulduğum plastik kaşığı ona fırlattım ama o son anda mutfaktan çıkarak kaçmıştı.

Ben de kahvaltılık malzemeleri çıkarıp bangoya dizmiştim. Bir kaç şey hazırladığımda Soph mutfağa girmişti ve benim yarım kalan kahvemi alıp kafasına dikmişti.

_Sana da günaydın aşkım. Bak o kadar gönderdim prensi öpüp kaldırsın uykudan diye, dediğimde gülmeye başlamıştı.

_Yalnız o benim aşkım, yani yanlış anlaşılma olmasın, dediğinde Kai ben de kahkaha atmaya başlamıştım.

Sonrasında genel olarak Kai'nin bizi yavaşlatıp bizim Soph ile kahvaltıyı hazırlamamızla geçmişti.

Güzel bir kahvaltının ardından herkes sırayla duşa girmişti. Kai'yi sonra atmıştık çünkü saçları en kolay onun kururdu.

Ben banyodan çıktıktan sonra saçlarımı kuruturken Soph odama akın etmişti desem yalan olmazdı.

_Hadi bırak saçlarını ilk makyajını yapayım sonrasında saçlarını sen halledersin demişti.

Onu onayladıktan sonra önüne oturup makyajımı tamamen ona bırakmıştım.

Bittiğinde aynaya baktığımda gözlerimi ortaya çıkaran pembemsi bir makyaj yapmıştı.

Soph kendi makyajını hallederken saçlarımı dalgalandırıp elbisemi giydiğimde aynadan kendime baktım. Çok güzel gözüküyordum.

Elbise saten dizlerimin üstünde biten bir elbiseydi. Altına bağcıklı gri topuklularımı giydiğimde tam olmuştum.

Siyah saçlarıma da dalgalar çok güzel gitmişti. Soph'a baktığımda şahane duran bi kadınla karşı karşıya kalmıştım.

Yanına gidip "Yemin ediyorum, bak sana yemin ediyorum erkek olsam" dediğimde sözümü bitirmeden ikimizde kahkahaya boğulmuştuk.

Soph da boynundan bağlanan beyaz bir elbise giymişti. Altına o da bağcıklı kahverengi topuklu giymişti. Yaptığı kahverengi tonunda makyaj ve halka küpeleri ise yüzünü çok güzel ortaya çıkarmıştı.

Kapının çalmasıyla odağım bozulduğunda Kai'nin "Gelebilir miyim?" sesini duyduk. Soph da gelebileceğini söyledi.

Kapı açıldığında Kai kapının önünde dikilmiş kala kalmıştı.

Soph'a dibi düşmüştü bayağı bir. Yanına gidip etrafında döndürdü.

Son olarak yanağına bir öpücük kondurduğunda Kai'yi inceledim.

Altına siyah beyaz Jordan giymişti. Siyah bir takım giyip ceketini almamıştı.

"Sen de çok güzel olmuşsun Liz" demişti Kai.

_Sevgilin kadar olamasak da yaptık bir şeyler, dediğimde Soph mahcup bir şekilde kafasını eğince Kai onu belinden kendine çekmişti.

Evden çıkmadan son kez hemen bir şeyler atıştırıp yola çıkmıştık.

Sergi saat sekizde başlayacaktı ve şu an saat yedi on beşti.

Gittiğimizde hemen gidip ilk resimleri kontrol ettim.

Ana tabloya önceki güne kadar karar vermemiştim.

Ama sonrasında aklım hep aynı yere geliyordu: Mason ile yaptığıma.

Gidip son kez elimi üstünde gezdirdim. Bu gece bu tabloyu son görüşümdü ne de olsa.

Soph'un yanına giderken Kai'nin fiyatları ayarlayan ve kimin neyi aldığını not edecek adamla konuştuğunu gördüm.

Soph'un yanına gittiğimde o da ikramlıkları kontrol ediyordu.

Beni görünce bana dönüp "Herkes toparlanır yavaş yavaş. Bak gelen tek tük kişi var amca toparlanır. Saat da sekize on beş var. Ona göre falan yine iyi" dediğinde sadece kafamı sallamıştım.

Çok gerilmiş ve heyecanlanmıştım. Garsonlar gezdirdiği her ne ise ondan alıp içtiğimde şampanya olduğunu fark ettim.

Saat sekiz buçukta sergi baya dolmuştu ve ben küçük bir konuşma yapmıştım.

Bazı insanlar gelip benimle konuşuyordu. Kai ve Soph'u bir ara kenarda dolaşırken görmüştüm.

Şimdi ise ben de hangi resimlerin satılıp sarılmadığın öğrenmek için bu işlerle ilgilenen adamın yanına gitmiştim.

Adama hangi resimlerin satıldığını sorduğumda bana bir kağıda tablo numaralarını yazıp vermişti.

Ben de gidip baktığımda beş dakika önce ayrıltılmış tablo vardı. Soyut bir tabloydu. Genel olarak birbirine uyumsuz renkler ile ton renklerini kullanarak yaptığım bir resimde.

Ondan bir önce ayrıntılı resmin yanına gittiğimde Sophlarda yaptığım resimde bu.

Soph çok beğendiği için sergiye çıkmasını istemişti. Ama onun için önceden ayrılmıştı bu resim.

Ve ilk alınan resmin yanına gittiğimde şok geçirmiştim.

Kim bunu almıştı ki. Yani almaları normaldi ama ilk alınan resmim bu olmuştu.

Ana tablo alınmıştı.

need to hear / mason mountHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin