* Ölüm Bizi Ayırana Kadar *

215 21 6
                                    

Öncelikle bu bölüm, hikayenin genel kurgusu dışındadır. Sadece ana hikayeye yardımcı olması açısından yazılmış bir bölüm olarak değerlendirmenizi öneririm. Hikayenin ilerleyen bölümleri için bir spoiler içermemektedir!

Bu özel bölümü benim için çok özel olan birisine adamak istiyorum. Her zaman beraber olup birbirimizi desteklememiz ve sevmemiz deliğiyle, bizim de arkadaşlığımız ölüm bizi ayırana kadar devam etsin. Bu bölümü KoyuLacivertNG adlı okuyucuma ve arkadaşıma ithaf ediyorum.

_______________________________________
APORES ÖZEL BÖLÜM _______________________________________

Evrende yaşayan tüm varlıklar iki gruba ayrılır. Ben ve benim yerimde olmak isteyenler. Eh neticede ben de buralara öyle kolay gelmedim. Olympos'ta saygınlığımı kazanmak için çok fazla çabalamam gerekti. Üzerinden o kadar uzun zaman geçti ki unutulmaya yüz tutmuş bu eski anılarımı hatırlamam epey zor oldu. Ares'le Olympos'a ilk geldiğim gün tanışmıştık. Ne kadar gıcık olduğunu o zamandan fark etmiştim desem yalan olmaz. Açıkçası bana ilgi duymasını sağlayan olay neydi hatırlamıyorum. Bunu bilmenin tek bir yolu var. Ölümsüz zihnimin anı deposunda küçük bir yolculuğa çıkmak.

Her tanrının iki tane doğum hikayesi vardır. İlki hepimizin bildiği anne karnından fırtladıkları doğum hikayeleridir. İkinci ve belki de en ilgi çekeni ise güçlerini ellerine alıp gerçek manada tanrı oldukları gündür. Benim için bu iki hikâye de baştan aşağı bir hayal kırıklığıydı. Bir kere Artemis'le anne karnında başlayan dostluğumuz(!) yüzünden çekilmez bir dokuz yıllık büyüme sürecim vardı. (Embriyoyken bile konuşuyordu yahu) Sonra annemi Piton kovalamıştı, kadıncağız Delos adasında doğum yapmak zorunda kalmıştı falan filan. Bunlar sanırım hepinizin bildiği şeyler, yani benim ilk doğum hikayem. Bilinmeyen ikinci doğum hikayeme değinmenin vakti geldiğini düşünüyorum. Apollon nasıl Apollon oldu?

Aslan burcunun yegâne temsilcisi olarak gerçekten de hırslı ve çalışkan birisiyimdir. (Ama narsist değilim bu tamamen uydurmaca) Tanrılık akademisinde çok çalıştım hemen hemen her dalda kendimi geliştirmeye odaklandım çünkü bir türlü neyin tanrısı olacağıma karar veremiyordum. (Lanet olsun dostum her şeyde çok başarılıyım) Ben de karar verme işini sonraya bırakıp sadece derslerime odaklandım. Yüksek lisansımı okçuluk ve kehanetler üzerine yapmıştım. (Oldum olası kehanetleri etkileyici bulmuşumdur)

Günün birinde nihayet okulu bitirip, Artemis'le birlikte doğuştan hak ettiğimiz Olympos tahtına oturma vaktimiz gelmişti.

"Tahta oturmak kolay iş, asıl zor kısmı statünü korumak" diye uyardı bizi eğitmenimiz. (Hayır Kheiron değil, o yarı tanrılarla ilgileniyor)

"Phe umurumda değil, zaten Olympos'ta olmak ilgimi çekmiyor ben ava gitmek istiyorum." Artemis elindeki mızrağına bakarken gözleri parıldıyordu. Yani gerçekten bu kadar çok şey varken av tanrıçası mı olacaktı. Bazen ikiz olduğumuza inanasım gelmiyordu.

Ve nihayet büyük gün gelmişti. Kaslı bacaklarımla Olympos'un asansöründen çıktım. Heyecandan karnım ağrıyordu ama yine de hiçbir şey olmamış gibi sırıtmaya devam ediyorum. Ah bunun için uzun zamandır bekliyordum. Açıkçası karşılama töreni falan olmasa da en azından bir kırmızı halı serilmesini isterdim (Olympos'a her gün iki yeni tanrı gelmiyor sonuçta) ama fazlasıyla olağandı her şey. Sinir bozucu biçimde hem de.

Oldu olası emir vermeyi seven kardeşim beni dürttü. "Hey orada dikilip durmasana!" Omuzlarımın hemen altında biten saçlarımı savurdum. Altın botlarımla Olympos'un mermer koridorlarında salına salına yürürken bir yandan da halkımı selamlıyordum. Güzel bulduğum su perilerine göz kırpıp kaslarımı göstermeyi de ihmal etmedim tabii ki (En önde iki tane nimpha bayılmıştı. Eh yakışıklılığıma dayanamadılar elbette)

APORES (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin