"Birileri için yakılan sigaraların külleri, onlar hariç herkesi yakardı."
aden P2-lia shine
Güzel anılarımı sorsalardı eğer hep şöyle başlardı cümlelerim; küçükken.Beş yaşımdan önce olan anılarımı anlatabilirdim sadece. Güzel olan her şey beş yaşımdan önceydi çünkü. O zamanlar saftım, çocuktum. Ve henüz terk edilmemiştim. Kısacası o zamanlar benim için mutluluk kavramı vardı ve her anım benim için güzeldi.
Onun beni sürekli lunaparka götürdüğünü hatırlıyordum hayal meyal. Yüksekten korktuğu halde ben istediğim için dönme dolaba binmesini hatırlıyordum. Çarpışan arabalara bindiğimiz zaman bana vurmamak için direndiği anları hatırlıyordum. Tırtıl trenine bindiğimizde bana, 'sende benim küçük tırtılımsın, bir gün kozandan çıktığında beni unutma, olur mu?' dediğini ve benim o zamanlar hiç bir şey anlamadığımı biliyor, hatırlıyordum.
Keşke hatırlamasaydım.
Eğer hatırlamasaydım her şey daha kolay olabilirdi. En azından beni terk ettiğinde derdim ki, tamam, beni sevmediği için gitti, beni bıraktı. Ama diyemiyordum. Çünkü beni sevmişti, hatırlıyordum. Hatırladıklarım yalan olamazdı, peki ya onun sevgisi yalan olabilir miydi? Bu kadarını yapabileceğini sanmıyordum ama başıma hep sanmadığım şeyler gelmişti.
Anılar, yaralarımızın asla kapanmayacağının göstergesiydi. Anılar var olduğu sürece yaramız kanayacaktı. Yaramız kanadıkça acımız artacaktı. Ve acımız arttıkça boynumuzdaki ipler sıkılaşacaktı, nefesimizi kesecekti.
Anılar, insanlara sadece acı verirdi.
Her şey gibi.
Elimdeki kahveden bir yudum daha alıp sıcak tadın dilimi yakmasına izin verdim. Sabah, saat dokuz falan olmalıydı. Her zamanki gibi sadece bir saat uyuyabilmiştim.
Dün beyaz kurt koşarak uzaklaştıktan sonra bir kaç dakika ayakta dikildiğimi hatırlıyordum. Sanırım o sırada yaşadığım bu garip olayı sindirmeye çalışıyordum. Tabii, sindirebildiğim pek söylenemezdi çünkü mantığıma uymayan şeyler vardı.
Fakat yine de her konuda olduğu gibi bu konunun da üzerinde pek durmamıştım. Zamanla her şey yerine otururdu zaten. Eğer o beyaz kurtla tekrar karşılaşacak olursak.
Telefonum aniden çalmaya başladığında irkilerek kahveden bir yudum daha alıp kupayı masaya bıraktım. Yavaşça uzanıp telefonu aldım.
Kaydetmediğim fakat ezberlediğim bir numara daha.
"Anka, günaydın." dedi, Anıl abim.
"Günaydın?"
"Nasılsın?"
"İyi," dedim, tereddütteyken. "Sen?" dedim, sonra.
"İyiyim bende."
Kısa bir sessizlik.
"Şey diyecektim ben," dedi, utandığını hissettim. "Bu akşam bir arkadaşımızın doğum günü var. Sende gelmek ister misin diye soracaktım."
Doğum günleri. Lanet olası doğum günleri.
Derin bir nefes alıp gözlerimi kapattım.
"Ben gelmesem dah-"
"Lütfen!" dedi, hızlıca. "Sadece bir doğum günü. Hem evde sıkılmışsındır, biraz eğlenirsin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mezardan Çıkan Geçmiş
FantasyGeçmişin yaralarıyla dolu, iyileşmemiş bir kız, Anka Safir. Geçmişin üzerine toprak gömen, acılarına lal olan bir adam, Han Bozkurt. İki yaralı insan, bir araya gelip birbirlerine yara bandı olduğu zaman, savaşmak çok daha kolaydı. Peki onlar, kendi...