"Geçmiş, hiç geçmemiş."
nothing breaks like a heart-mark ronson, miley cyrsu
Uzun zaman sonra tekrar... İyi okumalar, sevgili okuyucularım. <3
12.06.2014
"Anne! Bak, resim yarışmasında ikinci oldum."
Küçük kız, eve girdiği gibi çantasını kenara fırlatmış, salonda birasını yudumlayan annesinin yanına koşturmuştu. Heyecanlıydı, çok heyecanlıydı.
Okulda ilk defa kendi isteğiyle bir etkinliğe katılmıştı. Genelde öğretmeni, yaptığı resimleri beğendiği için okulda ne zaman resim dersiyle ilgili bir etkinlik olsa küçük kızı katılması için ikna ederdi. Aslında biraz da zorlardı. Çünkü küçük kız, hiç bir etkinliğe katılmazdı.
Ancak bu sefer, farklıydı.
Elindeki resmi, koltukta oturan annesine uzattı. Küçük kız, hevesle çarpan kalbini susturamıyor, heyecandan yerinde duramıyordı. "Bak, bu sen ile ben, arkamızdakiler de kötü canavarlar. Sen beni onlardan kurtarıyorsun sonra beraber kaçıyoruz. Nasıl olmuş? Hı? Öğretmenim dedi ki ço-"
"Odana git."
Küçük kız duraksadı, sonra dudaklarından bir, "Hmm?" çıktı. Sesi kısıktı. Yanlış anlamış olabilirdi, o yüzden bekledi.
Annesi Anka'ya bakmadı. Televizyonda dönen eski bir diziye dalarak birasını yudumladı. Bir an önce yalnız kalmayı istiyordu.
"Anne?" dedi, küçük kız burnunu çekerek. Elindeki resmi masaya bırakarak yanına sokuldu. Onun için endişelenmişti, kötü gözüküyordu. Başını annesinin koluna yaslayarak iç geçirdi. "Anne, iyi misin?"
Kadın, hiç bir şey söylemedi. Başını çevirdi, koluna yaslanan kızına baktı. Kahverengi, uzun kıvırcık saçlarına baktı ilk önce. Gözlerini göremiyordu, o yüzden odak noktası ufak burnu oldu. Yine kızarıktı, soğuktan olmalı diye düşündü kadın. Fakat hayır, Anka bir kaç gündür hastaydı. O, bunu fark edemeyecek kadar kızından uzaktı. Kızı değil gibiydi. Anka, sadece küçük bir çocuktu. Onun çocuğu değildi sanki. Dişlerini sıkarak önüne döndü, birasından bir yudum daha aldı.
"Anne?" dedi, Anka tekrardan. "Neden konuşmuyorsun, yoksa boğazın mı ağrıyor?"
Kendinden biliyordu. Bir kaç gündür sürekli hapşırıyor ve ağrıyan boğazı yüzünden zorluk çekiyordu. Annesine söyleme gereği duymamıştı. Zaten söylesede ilgilenmeyeceğini biliyordu.
Anka bir süre sessizce annesini izledi. Kadın cevap vermediği için kendisi anlamaya çalışıyordu. Dudaklarını büzdü, çözememişti. Gözlerinin altı morarmış, içi ise kızarıktı. Bu hangi hastalıktı ki?
Ellerini koltuğa bastırarak ayağa kalktı. Annesinin çaprazında durarak küçük elinin tersini annesinin anlına götürdü. Kadın duraksadı. Affalayan bakışları Ankaya döndüğünde, Anka ateşinin olup olmadığını anlamaya çalışıyordu.
Huysuzlanarak elini çekti, kendi anlına götürdü. Onun anlı annesinin anlına kıyasla daha sıcaktı. Bu durumda kafası karıştı. Ateşi olan kendisi miydi?
Bir kez daha elini annesinin anlına yönlendirirken bir yandan da söyleniyordu... "Babam böyle yapınca anlıyordu ben neden anlayamadım ki?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mezardan Çıkan Geçmiş
FantasyGeçmişin yaralarıyla dolu, iyileşmemiş bir kız, Anka Safir. Geçmişin üzerine toprak gömen, acılarına lal olan bir adam, Han Bozkurt. İki yaralı insan, bir araya gelip birbirlerine yara bandı olduğu zaman, savaşmak çok daha kolaydı. Peki onlar, kendi...