"Anlam yüklediğimiz her şey bir gün anlamını yitirdiğinde, değer verdiğimiz her şey bir gün değerini yitirdiğinde; anlıyoruz bazı şeyleri."
lovely-billie eilish
Saat 05:57.Sessiz bir zamandı. Güneşin yeni tepeye çıkmaya başladığı, kuşların yeni yeni ötmeye başladığı bir zaman diliydi. Ve tabii ki, düşünmek için güzel bir zamandı.
Fakat bu zamanlarda düşünmek, benim için anlam ifade etmeyi bırakalı uzun zaman olmuştu. Ama sanırım bu uzun zamanın sonuna geliyorduk. Ve bu, çok rahatsız ediciydi.
Ormandan ayrıldığımda çabucak eve gelmiş, duş alıp ıslak saçlarımı umursamadan balkona çıkmıştım. Ve sigaramı yaktığımda aklıma istemsizce gelen kişiyi düşünmeye başlamıştım.
Zihnime akan düşüncelerin farkında bile değildim oysa. Hiç bir şey düşünmediğimi sanarak geçirdiğim dakikalarda dördüncü sigaramı bitiriyordum. Dalgınlıkla beşinci sigarayı da yakarken fark etmiştim onu düşündüğümü.
Donup kalmıştım.
Ciddi anlamda donup kalmıştım. Beşinci sigaram ve siyah çakmağım elimdeydi ama ben ellerim havada bir şekilde kalmıştım. Ormanda onunla geçirdiğim küçücük bir zaman diliminde zihnim asılı kalmıştı.
Kısa bir zamandı fakat düşüncelerimin içine sızıp bir güneş gibi zihnimi aydınlatmıştı.
Şaşkınlığımı üstümden attığımda, öfkeyle sigaramı yakmıştım. Beşinci sigaram bitene kadar ise, neden bu kadar düşündüğümü düşünmüştüm. Bu daha çok öfkelenmeme neden olmuştu ve uyku haplarımdan birini alıp susuz bir şekilde mideme göndermiştim.
Düşünmemek için.
Uyandığımda ise hiç bir sikin değiştiği söylenemezdi.
Uyumanın bir kaçış olmadığını ve hiç bir şeyi geçirmeyeceğini küçük yaşlarda öğrenmiştim zaten. Bunu sorun etmiyordum. Sorunlarım o kadar fazlaydı ki bunu bir sorun olarak bile görememiştim. Aslında fark ediyordum ki gayet büyük bir sorundu.
Düşüncelerimden kaçmak için kısa süreli bir kaçış bileti olarak aldığım uyku haplarımın etkisi geçmişti. Salonda, dizlerimi kendime çekerek oturuyordum. Şömine hala yanıyordu. Ev sıcaktı.
Gözlerimi kapatıp başımı dizlerime yan bir şekilde yasladım.
Kaçmıştım.
Bu gözle görülür bir gerçekti. Ama neyden, kimden kaçtığımı bilmiyordum. Korkuyor muydum? Evet. Ama neyden, kimden? Onuda bilmiyordum. Bu beni daha çok endişelendiriyordu. Onda anlam veremediğim şeyler vardı, merak ettiğim şeyler. Ve ben bunları çözmek istiyordum.
Ama neden?
Yine bilmiyordum.
Çok saçmaydı. O kadar saçmaydı ki kendimi parçalamak istiyordum. Bunları düşünmek istemiyordum, onu, ormandaki konuşmalarımızı hatırlamak istemiyordum. Sadece arkama bakmadan kaçmak istiyordum.
"Geçmişten mi kaçtın, gelecekten mi?"
Sertçe yutkunup çenemi dizlerime sürttüm. Bu soruyu ikinci kez soruyordu. Ama bu sorununda cevabı bende yoktu. Çünkü o sorduğunda fark etmiştim ki, hangisinden kaçtığımı bende bilmiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mezardan Çıkan Geçmiş
FantasyGeçmişin yaralarıyla dolu, iyileşmemiş bir kız, Anka Safir. Geçmişin üzerine toprak gömen, acılarına lal olan bir adam, Han Bozkurt. İki yaralı insan, bir araya gelip birbirlerine yara bandı olduğu zaman, savaşmak çok daha kolaydı. Peki onlar, kendi...