sessiz bir ortamdı. sadece kendisi vardı bu krem yemek odasında. karşısında yanan şömine etrafa ısı yaymasına rağmen o üşüdüğünü hissetti. dün akşam aniden gelen telefon yüzünden buradaydı. bu normal bir şey değildi, tüm planlar öncesinden hazırlanırdı. dünkü gibi alelacele olmazdı hiçbir plan iş dünyasında. bunun getirdiği stresle gözünü bile kırpamamıştı gece boyunca.
kapalı kapının dışından gelen adım sesleriyle omuzlarını dikleştirdi. korkuyordu ama derin bir nefes alarak kendini yatıştırmaya çalıştı. adım sesleri dibindeydi artık.
iki kanatlı büyük kahverengi kapının açılmasıyla hızlıca ayağa kalktı ve görünen yüz karşısında selam vererek takım elbisesinin düğmesini ilikledi. kapıdaki adam arkasındaki korumalara işaret ettikten sonra içeri girdi ve kapılar ardından kapandı. yavaş adımlarla karşısında saygıyla duran adamın hizasına geldi.
"hoşgeldiniz, bay choi." dedi yüzüne kondurduğu iş icabı gülümsemesiyle adam.
bay choi eğilip selam verdi.
"asıl siz hoşgeldiniz, efendim."
adam kahkaha attı.
"efendim demek." dedi masanın karşı tarafındaki yerine geçtiğinde. oturduktan sonra eliyle hâlâ ayakta dikilen adama oturmasını işaret etti.
bay choi'nin endişesi boşuna değildi. kötü şeyler olacaktı.
"bir şeyler yemek ister misiniz?"
adam başını olumsuz anlamda salladı.
"o kadar kalmayacağım, size önemli bir haber vermek için geldim."
"ne olduğunu öğrenebilir miyim, efendim?"
"efendim yerine artık bay park demenizi tercih ederim, bay choi."
adam şaşkınlıkla karşısında kendinden emin olarak duran adama baktı.
"üzgünüm, anlayamadım."
"yani demek istediğim şu ki, artık şirket açısından bağımsızız."
hayır, olamazdı. anlamak istemiyordu.
"sanırım hâlâ ne demek istediğimi anlayamadınız."
karşı taraftan ses gelmeyince derin bir iç çekti.
"şöyle anlatayım bir de." diye söze başladı.
"oğlumu biliyorsunuz. ona ne kadar değer verip sevdiğimi de, öyle değil mi? "
"evet, efendim."
"oğlumun iyiliği benim için çok önemli. onun mutlu olacağı işleri yapmak benim görevim. iş adamı kimliğimin dışında baba kimliğim de var bildiğiniz üzere."
derin bir nefes aldı.
"sizin küçük çaplı işinize de sponsor olmamın bir diğer nedeni bu. hem sizde gördüğüm gayret hem de oğlumun, oğlunuz beomgyu ile yakın arkadaş olması."
"anlıyorum."
"anlıyorsunuz?"
adam kahkaha attı.
"ama size vermek istediğim mesajı pek anlayamadığınızı düşünüyorum. aslında işlerinizi ve oğlunuzu birazcık bile gözden geçirseydiniz anlayabilirdiniz."
"işlerimin şu an çalkantılı olduğunun farkındayım fakat, oğlum? oğlum hakkında bir şey mi oldu?"
bay park ellerini masanın üzerinde birbirine kenetledi.
"bunu oğlunuzun bizzat size söylemesi daha iyi olmaz mı? ama şöyle bir ipucu vereyim, oğlum oğlunuz yüzünden gün yüzü göremiyor. o ve onun o arkadaşları yüzünden okuldan uzaklaştırma cezası alması da cabası."
ayağa kalktı ve o anda büyük kapı tekrardan açıldı.
"zaten işlerinizin durumunun şirketimi kötü etkilemesinden ötürü endişeliydim lakin alttan almaya çalıştım. ama oğluma yapılan şeyi alttan alamam. artık tek başınasınız, bay choi. şirketimi sponsorluktan çekiyorum."
"bay park, ne dönüy-"
"umarım oğlunuza gereken terbiyeyi en kısa zamanda verebilirsiniz. iyi günler."
"BAY PARK!"
adam arkasını döndüğü gibi odadan çıktı. bay choi'nin hiçbir seslenişine cevap vermemişti.
hissettiklerinin ağırlığıyla oturduğu sandalyenin içine battı sanki. gittikçe batıyordu. işi kalmamıştı. hiçbir şeyi yoktu. artık ailesi onun yanında durur muydu onu bile bilmiyordu, zaten toparlamaya çalışırken daha da bozulmuştu her şey.
𓆝 𓆟 𓆞 𓆝 𓆟
"beomgyu..." dedi ve yumruğunu masaya vurdu birkaç kez.
"ne yaptın oğlum?"
çocuk şaşırmıştı, aynı zamanda da korkmuştu.
"ne oldu ki baba?"
"ne demek ne oldu beomgyu? jay'in okuldan uzaklaştırma almasına sebep olup bunun üstüne hiç bir şey olmamış gibi davranıyorsun."
çocuk sessiz kalmayı tercih etti. fakat babası çocuk sessiz kaldıkça iyice sinirleniyordu.
"CHOI BEOMGYU!"
irkildi. ne diyecekti? nasıl açıklayacaktı ki?
"istemede-"
"NASIL İSTEMEDEN BEOMGYU?"
"gerçekten istemeden oldu her şey.."
"nasıl oldu anlat o zaman. madem istemeden oldu, nasıl olduğunu da anlatabilirsin mantıken, değil mi?"
"...."
"peki, okul müdüründen de öğrenebilirim."
"BABA DUR!"
"anlat o zaman beomgyu."
"tamam baba, gidebilirsin. ne dersem inanmayacaksın sonuçta."
"beomgyu, bak. ben dalga geçmiyorum. senin yüzünden işimi kaybettim ve bunun hesabını bana vermek zorundasın, anlıyor musun beni?"
nasıl olmuştu? babası işini onun yüzünden mi kaybetmişti? abartıyor olabilir mi diye düşündü çocuk.
"ciddi misin? gerçekten işini mi kaybettin.. benim yüzümden.."
adam gerçekten çok sinirleniyordu.
"ŞAKA YAPIYOR GİBİ Mİ GÖZÜKÜYORUM BEOMGYU!"
adam gerçekten sinirliydi fakat beomgyu da gerçekten korkmaya başlamıştı. eğer babası işini kaybettiyse ve bu okula yayılırsa ne yapacaktı? arkadaşları onu küçük düşürmeye çalışacaklardı. aynı jay'e yaptıkları gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
tinnitus (wanna be a rock) :: txthypen
Fanfiction"peki, neden bütün okul beomgyu'dan nefret ederken biz beomgyu'yu bulmaya çalışıyoruz?" [ texting + prose. ] © kongzies, wonzluv_