revirden çıktı, dersten çıkış zili çalacaktı birazdan. bu sürede anca sınıfa gidip çantamı alırım zaten diye düşündü. babası gelmiş olmalıydı.
merdivenlere vardığında derin bir nefes aldı ve trabzanlara tutunarak çıkmaya başladı. zorlanıyordu.
duraksadı. trabzanı tutan elini sıktı sinirle. nefret ediyordu. nefret ediyordu tek kelimeyle işte. hepsinden, her şeyden. bu okula dair her şeyden.
ayrılamıyordu çünkü şirket sahibi insanlar ilişkileri koruyabilmek için her an istedikleri her şeyi yapamazlardı. bunun için birileri acıyı çekmeliydi.
gerçek de bu kadar acıydı işte.
merdivenlerden aynı yavaşlıkla çıkmaya devam etti ve karşısına sınıflarının bulunduğu koridor serildi. duvardaki saate baktı. zil şimdi çalacak ve öğrenciler öğle arasına çıkacaktı.
koridordaki camın yanına gidip bekledi. zilin sesi kulaklarına doldu. ardından boş koridor birden açılan kapılar ve gülüşen öğrenci sesleriyle doldu.
kıskanıyordu. başkaları için bu kadar normal olan eylemleri kıskanıyordu.
bakışları yerde bir şekilde sınıfa girdi ve direkt sırasına yönelip masasının üzerindeki kitaplarını toplayıp çantasına sıkıştırdı. bir an önce defolup gitmek istiyordu.
koluna bir elin değdiğini hissedince bir anlığına dondu. kalp atışlarının hızlandığını hissetti.
"baban geldi mi?"
yeonjun'u görünce biraz rahatladığını hissetti.
"şey, evet."
"seninle gelmemi ister misin?"
jay olumsuz anlamda başını salladı.
"gerek yok, teşekkür ederim tekrardan."
yeonjun pek ikna olmuş gibi görünmüyordu.
"bari merdivenlerden yardım etseydim ya."
"bacaklarımda sorun yok ki, birkaç basamak falan."
hayır, tabiki de vardı.
"yeonjun, gelebilir misin?!"
sınıfın arka tarafından gelen ses üzerine ikisi de oraya döndü. jay o an çok değişik hissetti. insanların ait oldukları bir ortam vardı.
"sen git, ben de gideceğim. görüşürüz."
eline aldığı çantasıyla sınıftan çıktı. şuan böyle hissetmesi saçmaydı. neyi doğruydu ki, değil mi? her şeyi yanlıştı. doğru olsa neden bu kadar acı çeksindi ki.
o an yeonjun'u gördüğünde rahatladığı için kendini kötü hissetti. eğer kendini ona yakın hissederse bırakılırdı. hayatı böyle geçip gitmişti. yakınlaşırsan bırakılırsın.
bunu aştığını sandığı an en sevdiği insanlardan birinin bu acıyı ona tekrardan yaşatması tüm umutlarını yok etmişti.
beomgyu bile yaşattıysa herkes yaşatabilirdi.
insanlara bağlanmaya gerek yoktu.
gereksiz kuruntulara gerek yoktu.
beş para etmez hislere gerek yoktu.
okulun bahçesine çıktı.
sadece kendisi vardı onun için.
"sadece ben."
gidebildiği en hızlı şekilde otoparka yürüdü. öğle güneşinin altında parlayan siyah arabayı gördüğünde yanına gidip kapıyı açmayı denedi ama kapı açılmadı. yüzünü cama yasladı. arabanın içi boştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
tinnitus (wanna be a rock) :: txthypen
Fanfiction"peki, neden bütün okul beomgyu'dan nefret ederken biz beomgyu'yu bulmaya çalışıyoruz?" [ texting + prose. ] © kongzies & wonzluv_