1.7 (f)

195 19 46
                                    

üstteki şarkıyı dinleyerek okumanızı içtenlikle isteriz, iyi okumalar hepinize🥺💗

beomgyu uzun süredir hasret duyduğu bu sarılma hissini tekrardan tadınca gözlerinin yandığını hissetti. ona sıkıca sarılan çocuğa o da aynı şekilde sarıldı ve her ne kadar nefret etse de göz yaşlarının yanaklarından süzülmesine engel olamadı.

"geçti." diye fısıldadığını duydu heeseung'ın. "geçti beomgyu, sorun yok. her şey iyi olacak. inan bana."

çocuğun omuzları daha da şiddetli sallanmaya başlamıştı. heeseung, beomgyu'nın sırtını sıvazlamaya başladı. başını ise yanındaki nehire çevirdi. gün batımının renkleri nehire vururken onun da gözlerinden yaşlar düşmeye başladı.

farklı insanlar ve farklı acılarla başlamışken hikaye, farklı insanlar ve aynı acılarla bitiyordu. neden aynı diye sorulacak olursa, çünkü insanlar sevdiklerinin acılarını da üstlenir. birinin acısı artık ikisinin belki üçünün belki de dördünün birden acısı olur. bu durum da böyleydi işte.

"amma ağlak çıktınız..." heeseung, yeonjun'un dediğine karşın gülümsedi. gülümsedi çünkü onun da gözleri dolmuştu. kolunu açtı, yeonjun da gelip ikisine birden sarıldı. yolun kenarında birbirine sarılıp destek olan üç çocuk... batmakta olan güneş üzerlerine vuruyor ve sanki bu anı daha da sıcak ve uzak kılmak için batmamakta direniyor gibiydi.

fakat her şey geçiciydi bu hayatta, güneş gitti yerini aya bıraktı. gecenin karanlığında üç kişinin yer yer parlayan sokak lambalarının altında yürüdüğü görülüyordu.

"özür dilerim." diye tekrarlıyordu beomgyu ikide bir. "bencilliğimden ötürü üzgünüm."

heeseung bir kolunu çocuğun boynuna atıp saçlarını karıştırdı. "sus oğlum artık sus, yeter!"

yeonjun ikisinin bu hâlini gülerek izliyordu. evet belki beomgyu ile çok yakın değildi ama bulunduğu atmosfer bunu unutturmuştu, değişik bir şekilde kendini ona yakın hissediyordu. beomgyu için de aynısı olacak ki yeonjun ile göz göze geldiklerinde gülümsedi. karşılığında da sıcacık bir karşılık aldı.

üçü yürümeye devam ederken beomgyu kalbinin gittikçe daha hızlı attığını hissediyordu. bunun iki sebebi vardı, birincisi jay'lerin evinin çok yakınındaydı; ikincisi ise kendi evi... o da çok yakındaydı.

jay'in evi görüş mesafesine girdiğinde midesi bulanıyor gibi oldu. kendini hazır olduğuna inandırsa da pat diye gerçekleşmiyordu her şey tabii ki. gittikçe kapının oraya yaklaştıklarında tam da orada bir karaltı gördü.

karaltı onlara doğru yaklaşmaya başladı ve sokak lambasının altına vardığında jay'in yüzü belirginleşti.

beomgyu ve jay, günlerin ardından tekrardan karşı karşıya kalmışlardı.

bu seferkinde ne kibir ne düşmanlık ne de öncekinde olduğu gibi gözle görülür bir kızgınlık vardı. yorgunluk ve kırgınlık hissi geçmiş değildi elbette, beomgyu zaten bunun farkındaydı ve kabullenmişti.

karşısında duran jay baştan yeri izledi, ardından karşısında biçare hâlde duran çocuğa baktı.

"geri gelmene sevindim." dedi sakince. olması gereken bu, diye geçirdi beomgyu içinden. olması gereken bu...

"teşekkür ederim, onlara yardımcı olmuşsun."

jay onaylar anlamda başını salladı. "sana ulaşmayı çok istiyorlardı, yardım etmek istedim."

"tekrardan çok teşekkür ederim ve..." kelimeler boğazına düğümlendi. "ben her şey için..."

"gerek yok." diye sözünü kesti jay. beomgyu içindeki acıyan yerin acısını daha keskin hissetti.

tinnitus (wanna be a rock) :: txthypenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin