İnsan insan derler, bilir misin sen insan nedir?
MELİS...
Oğuz Atay'ın şöyle bir sözü var;
Acının şiddetli oluşu değil, sürekli oluşu yoruyor bizi..
O kadar doğru bir sözdü ki.
İnsanın içine işleyen, onu düşündüren bir söz.
Dışlanmak, istenmemek, ayrı tutulmak her zaman insanın yakar.
Bir de eğer bunun bile isteye yapılması daha çok can yakar.
Kendimi bazen küçüklüğümde ki bir anıya sıkışıp kalmış gibi hissediyordum.
Sıkıştığım anımda ki duygularım kalın birer zincir olmuş ve boynuma vurulmuş gibi hissediyorum.
Kocaman çok ağır bir yük gibi.
Her zaman bana kendini hatırlatan, soğukluğu içimi ürperten bir zincir.
Çocukken, daha ilk okul zamanlarımdayken, uğradığım zorbalıklar geliyordu aklıma.
Çocuklarını düzgün bir anlayış veremeyen ailelerin suçuydu bu bir nebze.
-Onların anne- babası yok!
-Onlar yetim- öksüz!
- onlar kocaman, korkunç bir evde kalıyorlar!
- Onunla oturmak istemiyorum, o bir yetim!
-Onunla ödev yapmak istemiyorum, o kimsesiz!
- saçını hep aynı yapıyor, benim annem her gün farklı model yapıyor!
- yüzü çok çirkin!
- çok ağlak!
- al ye. Anne çorbası bu, çok güzel tadı. Gerçi sen nereden bileceksin ki? Senin annen yok?
- babam beni parka götürdü çok eğlenceliydi. Ama siz nereden bileceksiniz ki!
İşte çocukluğumun en kötü zamanlarıydı bunlar.
Boynuma vurulan zincirlerimdi.
Geceleri ağlayarak uyanmama sebep olan, kendimle beraber Melin'i de üzme sebebimdi.
Bir ortamda dışlanmak o kadar kötü bir duyguydu ki, ne kadar sorun olmadığını söylesekte hep bir sorun vardı.
Yaralarla dolu olan ruhumuza bir yara daha açılıyordu, bir zaman sonra hiç görmeyeceğimiz insanlar tarafından sonsuza dek.
Görmezden gelmeye çalıştığımız şeylerin ille de gözümüze gözümüze sokmaları.
İşte küçük Melis'in her gece 'neden?' diyerek bağırdı, ağladığı travmalarıydı bunlar.