28. Bölüm

1.6K 190 10
                                    

Levent bıkkınca televizyonda zap yapmaya devam etti. Oflayarak ışıkları yanıp sönen, annesinin bin bir emekle mükemmel bir biçimde süslediği camın önündeki ağaca baktı. Saat daha yediydi ve sıkıntıdan patlıyordu. Muhtemelen saat on ikiyi bile göremeden uyuyup kalacaktı. Çok uyuşuk hissediyordu. Üstelik bir saat evvel şahit olduğu konuşmalardan ötürü tadı ekstra kaçıktı. Babası her yılbaşında olduğu gibi bu yılbaşında da çalışıyordu ve tüm gece gelmemesi çok olasıydı. Annesi de onunla beraber gitmişti. Gitmeden önce odada hazırlanırlarken onların kendisiyle ilgili kısık sesle tartıştıklarını duymuştu. Babası ne kadar istese de yeterince sessiz olamıyordu.

Sıla Levent'in bu gece cezalı olmaması için resmen Harun'a yalvarmıştı. Ama Harun onu İsviçre'ye göndermediği gibi bu inadından da vazgeçmemişti. En son Sıla "O zaman ben onunla evde kalayım. Böyle olmaz çünkü, yalnız başına evde mi geçirecek bu geceyi?" diye isyan etmişti. Harun buna da izin vermemişti. Sıla'ya "Ben evlendiğimizden bu yana sensiz bir tane bile yılbaşı geçirmedim. Bunu da kabul etmeyeceğimi çok iyi biliyorsun," demişti. Bu duyduğu cümle Levent'i bir yandan mutlu ederken, bir yandan da hüzünlendirmişti. Babası annesini hala ilk günkü gibi, hatta belki de daha fazla seviyordu. Hayattaki neredeyse her şeye karşı umursamaz olan adam, dışarıdan bakıldı mı yılbaşı gibi, sevgililer günü gibi günleri 'saçmalık' olarak adlandırabilecek olan adam; karısı söz konusu oldu mu tüm akan suları durdurabiliyordu. Annesini böyle sevmesi Levent'i çok mutlu etse de, oğlunu annesi kadar sevememesi çok büyük yaralıyordu.

En sonunda bir konuda anlaşmayı başarmışlardı. Levent'in, Sıla'nın bildiği bir arkadaşının verdiği bir partiye gitmesine izin vermişlerdi. Müzik yaptığı grup arkadaşları, okuldan birkaç yakın arkadaşı gibi... Onu da Levent istememişti. Bu teklif kendisine yapıldığında "Hepsinin önceden yapılmış planları var ve bana uyan pek bir şey yok. Kıvanç falan şehir dışında, keza Akif'le Mertcan da öyle. Erhan da kız arkadaşının arkadaşlarıyla, tanımıyorum bile o insanları. Siz bakın keyfinize," deyip işin içinden çıkmıştı. Sıla artık ağlamaklı bir halde Harun'a bile sormadan "E bizle gel o zaman?" demişti. Levent annesine güven verircesine gülümsemiş, "Annecim ben iyiyim böyle, tasalanma artık. Sen keyfine bak lütfen. Ben halimden çok memnunum. İki tane altılı bira da aldık bugün. Dört paket cipsim var. Daha ne olsun?" demişti.

Sıla üzgün üzgün gitmişti resmen. Harun da bir tık üzülmüştü. En son kapıyı çekip çıkarken, tamamen kapamadığı kapıyı geri açıp, saklayamadığı ufak bir üzgünlükle oğluna bakarak "Eğer gidecek bir parti bulursan ya da bir arkadaşın yazarsa, bize haber verip gidebilirsin," demişti. Sonra Levent'in yanıtını beklemeden gitmişti.

Levent babasından açık çek almış olmasına rağmen kimseye yazmamıştı. Parti de bakmamıştı. Zaten yılbaşlarında mekanlarda olmayı falan sevmezdi.

Camın önüne gelip aşağı, caddeye baktı. Sonra telefonunu çıkardı. Instagram'ına girmek gibi bir batağa düştü. Herkes delicesine hikâye paylaşıyordu. Herkes bir yerlere gitmişti. En çok da karlı hikâyeler onu üzüyordu. Eğer cezalı olmasaydı ne güzel St Moritz'de olacaktı. Çılgınca bir partinin tadına varıyor olacaktı.

Nilay bile bir partideydi. İki arkadaşıyla beraber, bir evinin bahçesinden eğlenceli bir fotoğraf atmıştı. Onun ilkokuldan olan en yakın arkadaşlarının ikisiyle kutlayacağını önceden biliyordu. O kızlardan birinin evi olmalıydı bu.

Fotoğrafta çok mutlu görünüyordu. Ve de çok da güzel...

Son zamanlarda kafasında işler çokça değişmişti. Nilay'a bakış açısında iyice bir farklılaşma olduğunun bilincindeydi. Ondan hoşlandığını inkar edemezdi. Hala bu noktaya gelmiş olduğunu kabullenemiyordu ama hisleri çok açıktı. Sürekli onu görmek istiyor, onunla vakit geçirmek istiyordu. Her gün okul olduğu için bir şekilde bu hislerini onu görerek kontrol altına alabiliyordu. Hala ara ara kaçak göçek buluşuyorlardı da. Çoğunlukla Nilay'ın evine gidiyorlardı. Fakat artık okula da gittiği için ders çalışma bahanesi durumu bitmişti. Okuldan direkt eve gelme cezası da geçen hafta kalkmıştı artık. Henüz hiç Nilay'la dışarıda buluşup bir şey yapmamışlardı. Ya da okul çıkışı bir yerlere gitmemişlerdi. Ne bunu Nilay talep ediyordu, ne de Levent böyle bir şey soruyordu. Nilay'ın sormayacağını zaten biliyordu Levent. Teklif etmesi gereken tarafın kendisi olduğunun farkındaydı. Sonuçta Nilay hala aralarında sadece bir 'öpüşme anlaşması' olduğunu düşünüyordu. Levent'in artık bunu değiştirmek için bir şeyler yapmaya başlaması gerekiyordu. Buna da Nilay'ı bir randevuya davet ederek çözebilirdi. Sinemaya falan giderlerdi işte, klasik gençlerin yaptığı herhangi bir şeyi yapabilirlerdi. Belki müzeye de gidebilirlerdi. Nilay annesinden ötürü sanat sepet işlerinin o kollarını da seviyordu.

GGK: 2 - Gerçek Aşklar KulübüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin