Tüm yazı Ankara'da yaşayan ve hiç sevmediğim babaannemde geçirmiştim.
Annem ve babam boşanır boşanmaz beni buraya yollamışlardı.
Asıl kötü haber ise artık babaannemin yanında kalacak olmamdı.
Yatağa oturup dizlerimi iyice kendime çektim.
Bir yalnızlığa mahkum edilmiş gibi hissediyordum.
Ailem tarafından terk edilmiş gibi hissediyordum.
Ki zaten öyleydi.
Beni değersiz bir çöpmüşüm gibi bir kenara fırlatmışlardı.Düşünceler yüzünden gözlerim dolmaya başlıyordu.
Bu sene 8. Sınıf oluyordum ve okullar haftaya açılıyordu.
Babaannemin evine yakın bir okula kaydım yapılmıştı."Merisa, buraya gel!"
Kızgın sesini duyduğum zaman oturduğum yerden kalkıp istemeyerek salona gittim.
"Şuraları süpür daha sonra gözüme gözükme."
Bu kadın benden nefret ediyordu ve sanki hizmetçisiymişim gibi davranıyordu.
Ve ben ona karşı gelemiyordum.
Çünkü gelirsem bana neler yapacağını biliyordum.
Belki tekrar babamı arayıp ne kadar uslanmaz bir kız olduğunu söylerdi, daha sonra ise ben yalvarana kadar döverdi.
Ona yalvarmaktan ve karşısında güçsüz düşmekten nefret ediyordum ama benim bedenimde dayanamayabiliyordu, tıpkı ruhum gibi.Bir elimi yumruk yapsamda başımı salladım o salondan çıkarken.
Süpürgenin ve daha birçok temizlik malzemesinin olduğu depoya gittim.
Süpürgeyi salona getirdiğim zaman omuzlarımdan sarkan saçlarımı sıkı bir at kuyruğu yaptım.Yaklaşık yarım saat sonra koca salonu süpürmüştüm.
Babaannemin evden çıktığını düşünerek kırmızı koltuklardan birine oturdum.Sadece dinlenmek için.
"Sana oturma hakkını kim verdi?"
Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım.
Başlıyoruz.
"Sadece oturuyordum."
"Oturmana izin verdiğimi hatırlamıyorum."
"İzin almadım zaten." diye mırıldandım.
Kaşları çatılmıştı ve sinirle bana bakıyordu. Sarı saçlarını topuz yapmıştı ve tam bir "modern kadın" görüntüsü veriyordu.
"Odana git ve gözüme gözükme!"
Oturduğum yerden kalkıp olabildiğince kendimden emin olmaya çalışarak yanından geçtim ve "oda" olarak nitelendirdiği o yere girdim.
Büyük bir evi vardı ve sadece burayı bana layık görmüştü.
Depodan bile küçük olan bu yeri.
Tüm akşamı her zamanki gibi odamda geçirdim.
Ne annem ne de babam beni aramıyordu, yüzümü dahi görmek istemiyorlardı.
En son onları gördüğümde yüzüme tiksinir gibi bakmışlardı.
Özellikle de babam.
Bana bir pişmanlıkmışım gibi bakıyordu.
Annem ise daha çok acıyla bakmıştı bana.
Bana her baktığında babamı gördüğünü biliyordum.
Ama bu benim suçum değildi. Olanlar benim suçum değildi.
Dünyaya gelmeyi ben istememiştim.
Bu hayata mahkum olmayı ben istememiştim.
Bu kadınla aynı evde kalmayı ben istememiştim.Odadaki küçük pencereye çevirdim bakışlarımı.
Gökyüzü bugün her şeye rağmen çok güzeldi.
Ay bana neşe vermek ister gibi parlıyordu. Bu hafifçe gülümsememe sebep oldu.
Küçük pencereme iyice yaklaşarak başımı ellerime yasladım.
Ne kadar güzel gülüyordu yıldızlar.
O sırada küçük bir yıldız takıldı gözüme.
Çevresindeki yıldızlar parıl parıl parlarken onun ışığı sönmek üzereydi.
"Hadi ama küçük yıldız, dayanabilirsin. Sonuçta her şeye rağmen yaşıyoruz ve parlamaktan başka çaremiz yok." diye fısıldadım.
Yıldızla konuşuyordum ama ona söylediklerim kendine söylemek istediklerimdi.Kapı açıldı.
Kahretsin gerçekten.
Şu odada bile huzur yoktu.
Yıldızlarla konuşurken bile huzur yoktu bu evde."Mutfakta bulaşıklar var, onları yıkamadan uyuma."
Bir şey söylememi beklemeden odadan çıktı.
Kapıyı hafifçe aralık bırakmıştı.Derin bir nefes aldım ve kapıya yöneldim.
Bu kadından kesinlikle nefret ediyordum, hemde kesinlikle!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ACININ TOHUMLARI
Teen FictionHer acı kalbe bir tohum ekilmesiyle büyür. Bazılarını acıları besleyerek ağaç olana kadar kalbimizde taşırız. Bir noktadan sonra ağaç kökünden koparılır ama izi kalır. Merisa'nın zorbalığa uğramasını, yalnızlığını, ailevi sorunlarını okumaya var mıs...