İlk defa yazın, babaannemin yanına geldiğim zaman intihar etmeye çalışmıştım. Pencerenin kenarına oturmuştum, atlamak istiyordum ama cesaretim yoktu. Belki de biri gelip beni alsın, vazgeçirsin diye bekliyordum.
Biri gelip beni orada almadı, sadece kapının çarpılma sesini duydum ve babaannemin eve geldiğini anladım.
O kadar korkaktım ki, o an oradan atlayamamıştım. Tek yaptığım bunu düşünmek olmuştu.
Daha sonra birkaç kere sivri şeylerle bedenime zarar vermiştim. Ama bundan da vazgeçmiştim çünkü böyle yaptıkça kendimi daha kötü hissediyordum. Ayrıca bir bıçakla bileğimi can damarımdan kesecek kadar cesaretim yoktu, ben hep korkmuştum.
İlaçlarla intihar etmeye çalışmıştım, ama o zaman bile bunun olmayacağını biliyordum.
Ben nefesimi kesmeyi bile becerememiştim, bundan hep korkmuştum ama şuan öyle bir his vardı ki içimde...
İntihar etmeden nefesim kesilmiş gibi hissediyordum.
Ellerim titrerken bakışlarımı önümdeki kutudan ayıramıyordum.
Annemden kalan eşyaların olduğu kutuydu. O binadan çıkan kutuydu.Biraz büyük sayılırdı ve sarı rengindeydi. Hardal sarısı deniyordu sanırım. Renkleri bile karıştıracak kadar yorgun hissediyordum.
İstanbul'dan geleli çok olmamıştı. Aden ve Defne teyze salondaydı, ben ise Aden'in odasında oturmuş kutuyu açmak için cesaret topluyordum.
Sabah oldukça erken bir saatti ve Aden yaklaşık bir saat sonra okula gidecekti, Defne teyze gidecek miydi bilmiyordum ama benim gitmeyeceğim kesindi.
"Merisa! Senin için de sıcak çikolata yaptım." Kapı açıldığında bakışlarımı kutudan ayırıp tebessüm etmeye çalıştım. "Teşekkür ederim ama hiç gerek yoktu, bir şey içebilecek gibi hissetmiyorum." Aden kapının eşiğinden geçerek yanıma geldi ve kutuyu alıp yatağa bıraktı. Ona engel olmadım, sadece izledim.
Yanıma oturup elini dizimde duran elime koyduğunda tekrar ona baktım. "Zor günlerden geçiyorsun, biliyorum. Ama böyle yaparak sadece kendini zorlarsın." Bir şey demedim. "Saatlerdir bir şey yemediğini biliyorum, bitik düşmek istemiyorsan şimdi benimle gelip bir şeyler yiyip içmelisin." Ayağa kalktı ama elimi bırakmadı. Odadan çıkarken bende peşindeydim.
Salona gittik, köşede duran masasının üzerinde üç tabak vardı. Üç sandviç ve sıcak çikolata.
Defne teyzenin bir sandalye de oturmuş telefonuyla ilgilendiğini gördüm. Bir yandan sıcak çikolatasını yudumluyordu. Biz de gidip sandalyelere yerleştik.
Ciddi anlamda hiç keyfim yoktu ama onları daha fazla endişelendirmek istemiyordum. Ayrıca hasta olursam onlara yük olurdum ve bu beni büyük bir vicdan azabına sürüklerdi.
Şuan da bile kendimi o kadar gereksiz bir yük olarak görüyordum ki...
"Bu hafta okula gitmene gerek yok. Senin için rapor aldım." Bakışlarım Defne teyzeyi bulduğunda bana söylediğini anlamıştım. "Ancak bir öğretmen olarak benim gitmem gerekiyor. Evde tek kalmak senin için sorun olmaz değil mi?"
"Ben gerçekten babaanneme gitsem iyi olur..." diye mırıldansamda Defne teyzenin bakışlarından buna izin vermeyeceğini anlamıştım.
Defne teyze masadan kalktığında bende sandviçimi bitirmek üzereydim. "Hava aydınlanmak üzere. Bugünümü yatmaya ayıracağım, malum ertesi gün okula gitmem gerekiyor." Daha sonra ikimize gülümsedi. "İyi geceler mi yoksa günaydın mı demeliyim bilmiyorum ama... Neyse, iyi geceler."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ACININ TOHUMLARI
Teen FictionHer acı kalbe bir tohum ekilmesiyle büyür. Bazılarını acıları besleyerek ağaç olana kadar kalbimizde taşırız. Bir noktadan sonra ağaç kökünden koparılır ama izi kalır. Merisa'nın zorbalığa uğramasını, yalnızlığını, ailevi sorunlarını okumaya var mıs...