8. Bölüm

78 7 46
                                    

Sonunda öğle arasına geldiğimiz de Umut'la bahçeye iniyorduk.

"İyi ki evim okula yakın değil. Eğer öyle olsaydı yüksek ihtimalle her öğle arasında eve gitmek zorunda kalırdım." Kıkırdadım. "Ne güzel evden yerdin işte." dediğimde merdivenleri inmeye başlamıştık. 

"Ama o zaman seninle yiyemezdim." 

"Bugüne kadar zaten benimle yemiyordun ki." Bahçeye vardığımızda boş bir banka oturduk. Ben çikolatalı ekmeğimden bir ıstırık alırken o da evden getirdiği tostunu yiyordu.

"Olsun artık seninle yiyeceğim sonuçta." Aklım hala Defne hocanın dediklerini düşünürken ona cevap verdim. "Neden bu kadar emin konuşuyorsun?" Duraksadığını fark ettim.

"Yani, eğer istemezsen sorun değil Merisa." Güldüm ve ona döndüm. Yeşil gözleriyle bana baktığını gördüğümde kalbim tekledi. 

"Şaka yapıyorum Umut, tabii ki bundan sonra beraber yemek yiyeceğiz." Rahatlamış gibi bir nefes verdi. 

5 dakika boyunca ikimizde konuşmadık. En sonunda bu sessizliğe dayanamamış olacak ki konuştu. "Şey, özel değilse eğer..." deyip durakladı. "Lütfen yanlış anlama, Bulut'un yaptığını yapacak değilim." Başımı salladım. "İstediğini sorabilirsin Umut. Senin Bulut gibi olmadığını biliyorum." Sırtını banka yaslayıp bana bakmaya devam etti. "Defne hocayla ne konuşuyorsunuz? Yani uzaktan bir bağınız var gibi duruyor." Ben konuşamadan tekrar konuşmaya başladı. 

"Şey, konuştuğunuz zaman gördüm. Hani bende bahçedeydim de izlemedim yani dikkatim çekti. Şey, Defne hoca ağlayacak gibiydi." Bende sırtımı yaslayıp ona baktım. "Eğer söylemek istemezsen anlarım Merisa. Seni bir şeyleri anlatman için zorlayamam." Yüzüme bir gülümseme yayıldı. Bu çocuğun yanındayken ne de çok gülümsüyordum. "Zorlamıyorsun zaten Umut, gerçekten." Rahatlamış gibiydi.

"Tam olarak neler olduğunu inan bende bilmiyorum. Dediğim gibi geçmişte olan olaylar var ve bunları daha yeni öğreniyorum." Anlamış gibi başını salladı. "Defne hocanın eskiden evli olduğunu ve bir kızı olduğunu biliyor muydun?" Gözleri irice açıldığında bilmediğini anlamıştım.

"Sen ciddi misin?" Evet anlamında başımı salladım. "Hatta kızı bizden 1 yaş büyükmüş."

"Vay canına." Defne hoca okul kapısından çıkıp bahçeye adım attığında yutkundum. "Bunu duymadın, ben böyle bir şey söylemedim. Tamam mı?" Bir elini elimin üstüne koyduğunda ne yaptığını anlamış gibi hemen elini çekti. "Bana güven, diyecektim. Kimseye söylemem." Ayağa kalktım ve Defne hocaya doğru yürümeye başladım. "Her şeyi öğrendikten sonra sana anlatırım." dedim benimle yürüyen Umut'a. "Görüşürüz." dediğimde o, okula doğru yürüyordu. "Görüşürüz." dedi, ben Defne hocanın yanına vardığımda. Umut hızla yanımızdan ayrıldı. 

Defne hoca bana gülümsedi. "Bakıyorum da çok iyi anlaşıyorsunuz." Umut okula girdiğinde hala ona bakıyordum. Bunu fark ettiğimde hemen bakışlarımı kaçırdım. "Şey, evet. O iyi biri."

 Hem de çok tatlı. Bunu dile getirmedim tabii. 

"Evet, nerede kalmıştık?" diye sorduğunda yürümeye başlamıştık. 

"Şey, kızınızın adını söylemiştiniz. Ondan önce annemin evlenmesinden bahsetmiştiniz." Cümleleri hala kulaklarımda dolaşıyordu. "Evet, orada kalmıştık." Eliyle bir bankı gösterdi. "Oturalım. Anlatmaya devam edeceğim." Başımı salladığımda banka oturmuştuk. 

"Annenin evlendiği haberini aldıktan çok kısa bir süre sonra Duru ve ben Ankara'ya geldik. Duru da burada evlendi ve üçümüzün içerisinde tek mutlu olan o." Yanımda oturan kadına baktığımda oldukça düşünceli görünüyordu.

Geçmiş şuan ona tekrar yüzünü gösteriyordu ve bu çok kötü olmalıydı. Olayları kabataslak anlatıyordu ama bu bile onu zorluyordu. Bunu fark etmiştim. "Bir gün annen beni aradı. Açtığımda sesi telaşlı geliyordu. Bir şeyden korkuyor gibiydi. Bana kısa süreli Ankara'ya geldiğini söyledi ve bir adres verdi. Orada buluştuk." Nefesimi tutmuş onu dinliyordum. "Annen çok değişmişti Merisa. Çok zayıflamıştı, gözlerine hüzün çökmüştü." Derin bir nefes aldı. O anı tekrar yaşıyor gibiydi. "Ve en önemlisi, kucağında küçük bir kız çocuğu vardı." Beni küçükkende görmüştü...

"En yakın arkadaşımı o halde görmek beni mahvetmişti Merisa. Ona defalarca neler olduğunu sordum. İsterse yardım edebileceğimi söyledim ama o bana hiçbir şey anlatmadı. Hayata karşı kendini soğutmuş gibiydi. Hiç umudu yok gibiydi..."  Yutkundum. Babam annemin hayatını mahvetmişti. Bu, acı bir gerçekti. 

Gözümden süzülen bir damla yaşı sildim çabucak. 

"O gün mesleğinden istifa ettiğini öğrendim. Bu beni daha çok yıktı. O mesleği elde etmek için çok çalışmıştı. Çok istiyordu ve mutluydu. Melisa, babanla tanışmadan önce çok mutluydu." Hıçkırarak ağlamama ramak kalmıştı. 

"Baban onun yaşama sevincini sömürmüş Merisa." Evet, bir acı gerçek daha.

"Daha sonra onu hiç görmedim. Defalarca aradım ama hiçbirini açmadı. Bir daha ona ulaşamadım. Gözlerimin önünde en yakın arkadaşımın ruhunu öldürdüler Merisa. Ben ise sadece izledim. Elimden başka hiçbir şey gelmedi." Onunda ağlamamak için kendini zor tuttuğunu fark ettim.  "Eğer o gün bana anlatsaydı her şey daha farklı olabilirdi. Ama o, bunu yapmadı. Susmayı tercih etti." Ona baktığımda göz göze geldik.

"Bu yüzden ilk gün seni gördüğümüzde şaşırdık. Seni karşımda gördüğümde hiçbir şeyin yolunda olmadığını anlamıştım." Evet, hiçbir şey yolunda değil. 

Kendime engel olamayarak yanımda duran kadına sarıldım. O zaman hıçkırıklarıma da engel olmadım.

"Ben her şeyden bıktım." diyerek yakınmaya başladım.

"Hiçbir şey yolunda değil. Bir hayatım yok. Ben nefes alamıyorum." Hıçkırıklarım arasında söylediklerim Defne hocayı etkilemiş olmalıydı.

 Hiç kimseyi önemsemeden o da bana sarıldı. 

"Merak etme Merisa. Anneni koruyamadım ama seni koruyacağım. Yalnız değilsin. Artık bir hayatın olacak. Elimden geldiğince sana yardım edeceğim." 

Sarılmayı bırakıp gözyaşlarımı sildim. "Teşekkür ederim." 

Zil çaldı. Tam vaktinde.

"Şimdi bunları düşünme ve derslerine odaklan, olur mu? Biliyorum, kolay değil ama başaracağına inanıyorum." İkimizde ayağa kalktığımız sırada başımı olumlu anlamda sallamıştım.

"Eğer bir şey olursa benim yanıma gelebilirsin. Senin için hep burada olacağım." 

Ne diyeceğimi bilemeyerek yürümeye başlamıştım.

"Her şey için teşekkürler."

Onun yanından ayrılıp okula doğru yürümeye başladığımda Umut koşarak yanıma gelmişti. Ben o sırada ağlamamaya çalışıyordum.

"Hey, iyi misin?" Başımı olumlu anlamda sallasam da gözyaşlarımı o da görmüştü. 

"Yalan söyleme, iyi değilsin. Baksana şuraya, ağlayıp duruyorsun." Okula girdiğimizde beni durdurup sarıldı. Bunu beklemediğim için şaşırmıştım ama bende ona sarıldım. Beni mayıştıran kokusunu içime çektiğimde bayılacaktım. "Defne hocayla ne konuşuyorsunuz bilmiyorum ama seni çok etkiliyor. Sadece seni değil, Defne hocayı da etkiliyor çünkü o da ağlamak üzereydi." Sarılmayı bırakıp merdivenleri çıkmaya başladık. "Umarım bir gün sana anlatabilirim." O gün kesinlikle bugün değildi.

"Bulut yüzünden güvenin iyice sarsıldı, biliyorum. Ama yine de bana anlattıkların sadece bende kalacak." Yüzümde aptal bir tebessüm belirdi. "Kendimi hazır hissettiğimde anlatacağım, söz." Sınıfa girdiğimizde bir şey demedi ve sıralarımıza oturduk. Ders ingilizceydi ve Pınar hoca girecekti.

Dersin güzel geçmesini umdum.

ACININ TOHUMLARIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin