Sonunda Perşembe gününe gelmiştik!
Dün tüm teneffüslerimi Umut'la geçirmiştim ve bana sataşamamışlardı. Ayrıca çok garip ki, dün onu düşünmekten uyuyamamıştım. Sabah sınıfa girince gözlerim ilk onu aramıştı. Göz göze geldiğimizde o da beni bekliyormuş gibi gülümsemişti.
Şuan ilk teneffüse girmiştik ve Defne hoca sınıftan çıkarken bana bakıp gelmemi işaret etmişti. Bunu yapmasaydı da gidecektim çünkü meraktan çatlamak üzereydim. Sınıftan çıkacağım sırada Umut bana yetişip kolumu tuttu. "Nereye gidiyorsun?"
"Defne hocanın yanına gitmem gerekiyor. Gelince konuşuruz." Bir kaşını havaya kaldırırken kolumu bırakmıştı. "Onu okul dışında da tanıyor musun?" Bir an için ne cevap vermem gerektiğini düşündüm. "Bilmiyorum, Umut. Geçmişte yaşanan şeyler var ve hiçbirini bilmiyorum. Sonra konuşuruz, olur mu?" Kafası karışmış bir şekilde bana bakıyordu ama benim kafamda çok karışmıştı. "Peki, görüşürüz o zaman." Gülümsedim. "Görüşürüz."
Onu arkamda bırakıp hızlıca merdivenleri inmeye başladım.
Bahçede nöbetçi olduğunu söylemişti.
Ellerim terliyordu ve titremeye başlamışlardı. Kendimde en sevmediğim özellik bu olabilir.
Bahçeye çıkıp Defne hocayı gördüğümde nefesimi tuttuğumun farkında değildim. İşte gerçekler orada duruyordu. Adımlarımı yavaşlattım. Beni fark ettiğinde gülümsedi. Yanına vardığımda bende gülümsüyordum. Ayrıca içimde gerçekleri öğrenecek olmanın heyecanı da vardı. "Nasılsınız hocam?" Sarı saçlarını omuzlarının arkasına attı. Gergin olduğunu fark ettim. "İyiyim Merisa, sen?"
"Bende iyiyim." Birkaç saniye sessizlikten sonra sabırsızca konuştum. "Artık açıklayacak mısınız?" Düşünceli bakışlarını bana çevirdi. "Nereden başlamam gerektiğini bilmiyorum." Derin bir nefes aldığında iyice meraklanmaya başlamıştım.
"En baştan başlasanız?" Çeneni iki dakika kapalı tutma zaten! O kadında biliyor nereden başlayacağını!
"Yani, nasıl tanıştınız?" Bakışlarında net bir şekilde hüznü görmüştüm. "Annenle küçüklükten tanışıyoruz Merisa. Duru, ben ve annen aynı mahallede büyüdük." Duraksadı. "Üçümüz çok iyi anlaşıyorduk. Daha sonra Duru İstanbul'un diğer ucunda bir mahalleye taşındı. Haliyle annen ve ben birbirimize çok daha sıkı bağlandık. Duru'yla haberleşemez olduk." Demek ki bu yüzden Duru hoca olanları Defne hocanın anlatmasını istemişti."Zaman geçti, üniversite sınavına hazırlanıyorduk. Üçümüzde öğretmen olmak istiyorduk ama ilgilendiğimiz konular farklıydı. Burada bir ayrım yaşadık." dedi. Çıtımı çıkarmadan onu dinliyordum. Bu sırada bahçeyi turluyorduk. "Her neyse, üniversiteye başlayınca birbirimizinden iyice uzaklaştık. Her günü beraber geçirirken, ayda yılda bir görüşür olmuştuk." O sırada bir çocuk tepetaklak yere düştü ve Defne hoca sözünü kesip ona doğru ilerlemeye başladı. Bende peşinden gidiyordum tabii. Çocuğa çelme takan arkadaşına baktım. Pişkin pişkin sırıtıyordu. "Daha dikkatli olsanıza oğlum!" Yerdeki çocuk dizini tutarak arkadaşına baktı.
"Hainsin sen! Hain!" Ya 5 ya da 6. sınıflardı. Bu hallerine gülmek istedim ama yerdeki çocuk resmen ağlayacaktı. Defne hoca çelme takan çocuğa baktı. "Neden yaptın böyle bir şey? Özür dile arkadaşından!" Sesi öfkeli çıkmıştı. Yerdeki çocuğun yanına eğilip koluna girdi. Orada öylece bizi izleyen birkaç çocuğa seslendi. "Arkadaşınızı müdür yardımcısının odasına götürün." Birinin "o bizim arkadaşımız değil." diye mırıldandığını duydum. Bu çocukta benimle aynı kaderi paylaşıyor olmalıydı. Defne hoca ona ters ters bakınca susmak zorunda kaldı. Yerdeki çocuğu kaldırdılar. Defne hoca onları durdurup çelme takan kişiye baktı. "Özür dile." Çocuk istemeyerek de olsa "özür dilerim" diye mırıldandı. "Bir daha bunu yaptığını görmeyeceğim." Çelme takan çocuk başını salladı. "Tamam öğretmenim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ACININ TOHUMLARI
Teen FictionHer acı kalbe bir tohum ekilmesiyle büyür. Bazılarını acıları besleyerek ağaç olana kadar kalbimizde taşırız. Bir noktadan sonra ağaç kökünden koparılır ama izi kalır. Merisa'nın zorbalığa uğramasını, yalnızlığını, ailevi sorunlarını okumaya var mıs...