Aradan iki hafta geçmesine rağmen her şey aynıydı. Sabah sınıfa girdiğimde herkes susmuş gülmemek için kendilerini tutuyorlardı. Bu durumu garipsesem de sırama geçip oturdum. Herkes gülmeye başladı. Anlamamazlıkla çantamı öteki uca ittirerek ayağa kalktım. Pantolonumun arkasına dokunduğumda neden güldüklerini anlamıştım. Yapıştırıcı. Ben sınıftan çıkarken gülüş seslerini hala duyuyordum. Tuvalete gidip ne yapmam gerektiğini düşündüm. Daha dün akşam delicesine dayak yemiştim ve sabah olana bak! Perşembe günü olduğu için ilk ders Defne hocaylaydı. Bu yüzden acele etsem iyi olurdu. Cebimde duran peçeteyi çıkarıp arkamı sildim. Ne de olsa belli olmuyordu. Dünden kızarık yanağıma ve patlamış dudağıma bakıp yüzümü buruşturduktan sonra tuvaletten çıktım ve sınıfa gittim. Neyse ki Defne hoca daha gelmemişti. Sınıftakiler beni görünce tekrar kıkırdamaya başladılar. Oysa Umut'un bakışları yüzümde dolanıyordu. Bunu fark ettiğimde bakışlarımı kaçırıp sıramı da sildikten sonra oturdum. Ben oturduktan sonra Umut arkasını dönüp ağzını açmıştı ki sınıfa Defne hocanın girmesiyle sustu.
"Günaydın çocuklar." Her sabah yaptığımız konuşma tamamlandıktan sonra öğretmenler masasına geçti. "Defterlerinizi çıkarın. Yeni konuya geçiyoruz."
Ders bittiği zaman bakışları bana kaydı ve peşinden gitmem gerektiğini anlamam uzun sürmedi. İstemeyerek sıramdan kalktım ve peşinden gittim.
"Ne oldu hocam?" endişeyle beni süzdükten sonra konuştu. Keşke yüzümdeki yaraları kapatabilseydim. "Sen iyi misin? dudağın patlamış ve yanağın kıpkırmızı. Bir şey mi oldu?" Hayır anlamında başımı salladım. "Dün kapıya çarpınca dudağım patladı, kızarıklığın sebebini tam olarak bende bilmiyorum. Sanırım yediğim bir şey alerji yaptı." Defne hocanın simsiyah gözlerine bakamıyordum. Yanımızdan geçip giden öğrencilerin ayaklarını izlemekle meşguldüm. "Emin misin?" diye sorduğunda "evet." diye mırıldanmıştım. Anlatmak istemediğimi ve alerji olmadığımı o da biliyordu, adı kadar iyi biliyordu hemde.
"İzninizle gidebilir miyim?" Pes etmiş gibi konuştu. "Tamam, git. Ama sonra konuşacağız." O öğretmenler odasına girerken ben sınıfa gittim. Kimseyi umursamadan sırama oturdum ve başımı kollarımın arasına gömdüm. Hala kimseyle bir şey paylaşmamaya kararlıydım. Zaten paylaşabileceğim kimse yoktu...
Öğleden sonraki ingilizce dersleri de bittiğinde istemeyerek de olsa evin yolunu tuttum. Parka uğrayıp biraz orada oyalandım. Eve daha geç gidebilmek için.
Eve gittiğimde babaannem sebebini bilmediğim bir şekilde kızgındı. Bağırarak telefonla konuşuyordu ve bu iyi bir şey değildi. Telefonu kapattıktan sonra ne yapacağını biliyordum. Keşke bu defa tahminim yanlış çıksaydı. Gelip beni öldüresiye dövmeseydi. Burnumdan akan kanı tişörtümü bastırarak durdurmaya çalışıyordum, o beni arkasında bırakıp odadan çıktığında.
Dış kapının kapanma sesini duyduğumda hıçkırarak ağlamaya başlamıştım.
Neden ben?
Gözyaşlarımı silip ayağa kalktığım sırada burnum hala kanıyordu.
Ne yaptığımın farkında olmadan kendimi mutfakta babaannemin ilaçlarını ararken bulmuştum. İlaçları hep mutfakta duruyordu, bunu biliyordum. En sonunda ilaç poşetini bulduğumda eğilip tüm kutuları yere döktüm. Hepsinin içinden ikişer üçer hap çıkardığımda acaba direkt deterjan içip kurtulsam mı? diye düşünmüştüm. Avucumu haplarla doldurduğumda kalkıp bir bardak su aldım. Hepsini ağzıma doluşturduğumda uyanmamayı diliyordum. 10-15 dakika geçmemişti ki gözlerim kararmaya başlamıştı. Resmen öğürerek yere çöktüm ve çok geçmeden de bilincimi kaybettim...
...
Gözlerimi açtığımda boğazım öyle çok acıyordu ki... Hastane odasının beyaz tavanını gördüğümde başarısız olduğum için resmen oturup ağlayacaktım. Ayrıca babaannem beni hastaneye mi getirmişti?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ACININ TOHUMLARI
Teen FictionHer acı kalbe bir tohum ekilmesiyle büyür. Bazılarını acıları besleyerek ağaç olana kadar kalbimizde taşırız. Bir noktadan sonra ağaç kökünden koparılır ama izi kalır. Merisa'nın zorbalığa uğramasını, yalnızlığını, ailevi sorunlarını okumaya var mıs...