14. Bölüm

61 6 2
                                    

Kalp kırıklığı.

Tek hissettiğim buydu.

Gözyaşı.

Ağlamaktan gözlerim acımaya başlamıştı.

Hani bazenleri öyle şeyler yaşarsın ve dayanamaz noktaya gelirsin ya...
Şuan o durumdaydım.

Hiç böyle hissetmemiştim. Evet, dibe battığım olmuştu ama ben orada yaşamaya alışmıştım. Bu en dibe batmaktan da kötü bir histi.

Ruhum delinmiş gibi hissediyordum.

Bir şekilde yaralarını sardığım ruhum parçalanmış gibi hissediyordum.
Kalbime değinmiyorum bile. Artık bir kalbim var mı, onu bile bilmiyorum.
Sadece canım acıyor. Tek bildiğim bu.

Bu çıkmazda bile tek bildiğim, oluşturmaya çalıştığım hayatımı artık kurtaramayacak olmam.
O kadar çok çığlık atıp olanları reddetmiştim ki, boğazım acımaya başlamıştı.

Başımı hareket eden arabanın camına yasladım. Kayıp giden yolu izlerken aklımdan geçen tek şey ellerimin arasından giden hayatımı bir daha düzeltemeyecek olmamdı.
Zaten bugüne kadar yaşadığımı hiç hissetmemiştim, artık toprağın altında hissediyordum.

Gözlerimi kapattım. Ancak bu bile bir çözüm değildi. Karanlığa her gömülüşümde aklıma gelen tek şey annemdi.

Bir cinayete kurban giden annem...
Babamın elleriyle öldürdüğü annem...

Tekrar ağlayacağımı hissettiğimde bu sefer dayanmaya çalıştım.

Gözlerimi açtım ama her yer sanki oydu.
Her yer annemdi.

...

Cenazenin yarın olacağını öğrendiğimizde Defne hocayla bir otele gelmiştik.

Hala şoku atlatabilmiş değildim ama en azından ağlamıyordum.

Uzun süre sonra İstanbul’a gelmek, yıllarca yaşamaya çalıştığım bu şehri görmek o günleri hatırlamama sebep olmuştu.

Kanıyordu ama sorun değildi, elbet geçerdi. Yaradan akan her kan bir müddet sonra dururdu, elbet dururdu.
Peki ya öyleyse yıllardır kanayan ruhuma ne olacaktı?

“Çok yoruldun, biraz uyumak ister misin?” Defne hocaya baktım. Bitkin bakan siyah gözlerine ve yeterince dağılmış olan sarı saçlarına...
“Uyuyabileceğimi sanmıyorum. Biraz balkonda oturacağım.” Başını salladığında ben odanın balkonuna çıktım ve oradaki sandalyeye oturdum.

Araba sesleri, insanların bağırışları ve uzaktan duyulan martı sesleri.
İstanbul’u hiç özlememiştim.

Gözlerimi kapattım ve eski anıları aklıma getirdim ancak bu daha çok canımı yakmaktan başka bir işe yaramıyordu.

Gözlerimi açtım ve uzaktan gözüken denize baktım.

O an için, kısa bir an için tek ihtiyacım olan şeyin Umut’la konuşmak olduğunu hissettim.
Şuan ders çalışıyor olmalıydı. Belki de mola vermişti ve dinleniyordu.

Daha sonrasında aklıma babam düştü. Onun görünüşü zihnimde canlanınca gözlerimin dolmasını engelleyemedim.
Annemi öldürürken hiç mi vicdanı sızlamamıştı?
Hiç mi durup “ben ne yapıyorum?” diye düşünmemişti?
Hadi ama Merisa, o adamdan ne beklersin ki?

Sadece düşündüm.
Bazı çocukların babalarıyla ne güzel vakit geçirdiklerini düşündüm.
Bazı kızların kahramanlarının babaları olduğunu düşündüm.

Bu kadar zor muydu baba?
Bana ve anneme kucak açmak, mutlu bir aile tablosu oluşturmak bu kadar zor muydu?
En büyük yaramsın baba, tesadüfe bak ki diğer yaralarımı da sen oluşturdun.

ACININ TOHUMLARIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin