Okuldan sonraki çoğu zamanımı kütüphanede geçirmiştim. Okuyacağım kitapları hep buradan alıyordum. Sonuçta kitaplara para verebilecek durumda değildim. Aslında hiçbir şeye para veremezdim, her neyse.
Kütüphaneden çıktığımda hava yavaş yavaş kararmaya başlıyordu. Biraz daha vakit geçirsem iyi olur diye düşünerek parka gittim. Bir banka oturduğumda sabah beslediğim kedi yanıma gelerek dizlerime kıvrıldı. Onun başını okşadığım sırada parktaki çocukları izlemeye başladım. Aileleriyle gelenler vardı. Babasıyla oynayanlar... Gözlerim dolarken ne kadar şanslı olduklarını düşündüm. Babam beni hiç parka götürmemişti. Parka götürmeyi de geçtim, babam beni hiç sevmemişti.
Gözyaşlarımı silerken sakin kalmaya çalışıyordum.
Hadi ama Merisa, buna alışıksın.
Kucağımda duran kediyi sevmek için bir çocuk yanıma yaklaştığında ona gülümsedim.
"Sevebilir miyim?" diye sordu kucağımdaki kediyi işaret ederek. "Tabii ki."
Kız yanıma oturmuşken arkasından ablası olduğunu tahmin ettiğim biri daha geldi.
Yanımda oturmuş kediyi seven kızla çok benziyorlardı ve yüksek ihtimalle benim yaşlarımdaydı. O bana gülümseyince bende ona karşılık verdim. "Merhaba." dediğinde bende "merhaba." diye mırıldanmıştım.
Kediyi küçük kızın kucağına bırakarak ayağa kalktım.
"Abla bu kediyi eve götürelim mi?" Küçük kız hevesle konuşarak ablasına baktığında ablası kızın yanına oturarak konuştu. "Annemin bu fikre pek sıcak bakacağını sanmıyorum Zeynep."
Yanlarından ayrıldığım sırada duyduğum son sözler bunlar olmuştu.
Hava kararmıştı ve artık eve gitsem iyi olurdu. Evin olduğu sokağa döndüğümde olabildiğince yavaş adımlarla yürüyordum. Apartmana girip asansörle 5. kata çıktığımda içimden misafirlerin gitmiş olmasını umuyordum. Kapıyı tıklattığımda hemen açılmıştı. Babaannemin kızgın suratıyla karşılaştığımda kapının hemen açılmasa çok daha iyi olabileceğini düşünmüştüm.
"Nerede kaldın sen!?"
"Geç gelmemi söy..." cümlemin tamamlanmasını beklemeden saçlarımdan tuttu ve beni resmen içeriye sürükledi. Koridorda peşinde benle ilerken bu olayın nasıl sonuçlanacağını biliyordum. "Lütfen saçımı bırak!" dinlemiyordu bile. Beni odama getirdiğinde yatağa savurarak bir tokat atmıştı.
Kim bilir neyin acısını benden çıkarıyordu?
"Babaanne, lütfen!" Bir tokat daha attığında yüzümü korumaya çalışıyordum. Saçımı tutup kökünden çektiğinde güçsüz bir çığlık atmıştım...
Odadan çıktığında yatağa kıvrılmış ağlıyordum.
Bu kadın benden ne istiyordu ki?
Bazı şeyler çok fazla geliyordu. Kaldıramayacak gibi oluyordum ama her seferinde güçlü olmam gerektiğini kendime hatırlatıyordum. Fakat daha 14 yaşına bile tam olarak girmemiş birinden ne beklerdiniz ki?
Ailemi affedebileceğimi düşünmüyorum. Özellikle de babamı. Onu her hatırladığımda bazı insanların baba olmaması gerektiğini düşünüyordum. İleride bir gün evlenirsem, çocuklarım için en uygun kişiyi seçeceğimi biliyorum...
Ertesi gün, yani Perşembe günü okula gidememiştim. Babaannemin dışarıda işleri vardı ve beni eve kilitlemişti. Evde babaannemle kalmaktansa okula gitmeyi tercih ederdim. En azından orada Defne hoca vardı.
Hadi ama Merisa, ne zamandan beri birilerini düşünür oldun ki?
Ama itiraf etmeliyim ki o kadını gerçekten sevmeye başlamıştım. Bana cidden iyi davranıyordu ve bu pek fazla olmazdı. Banyoya gidip alnımdaki kızarıklığı gördüğümde sadece yüzümü buruşturdum. Pek vaktim yoktu bu yüzden hızlı bir duş alsam iyi olurdu. Suyun altına girdiğimde gerçekten iyi hissetmiştim. Ta ki kolumdaki morarıklığı görene kadar. Kahretsin!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ACININ TOHUMLARI
Teen FictionHer acı kalbe bir tohum ekilmesiyle büyür. Bazılarını acıları besleyerek ağaç olana kadar kalbimizde taşırız. Bir noktadan sonra ağaç kökünden koparılır ama izi kalır. Merisa'nın zorbalığa uğramasını, yalnızlığını, ailevi sorunlarını okumaya var mıs...