...
"Senden nefret ediyorum Melisa! Seninle evlendiğim güne lanet olsun!"
Bir tokat sesi duymuştum.
Annem ağlıyordu.
"Ne yaptığını sanıyorsun sen!?" diye bağırmıştı.
Annem susmazdı, onu vurarak susturamazdınız.
"Bana ne cüretle el kaldırırsın!?"...
Zihnime dolan anılarla birlikte ağlamaya başladım.
Odanın bir köşesine çekilmiş, kollarımı dizlerime sarmıştım.
Buraya gelene kadar bir annem vardı.
Ama buraya geldikten sonra onu da kaybetmiş gibi hissediyordum.
O adama onca sene benim için katlanmıştı.
Belki önceden ayrılsalar her şey daha güzel olabilirdi... Belki de her şey daha kötü olurdu, bilemiyorum.Sesli ağlamamaya çalışıyordum, babaannem duyarsa azarlardı yüksek ihtimalle.
"Her şeye rağmen ışık yanıyor." demişti annem.
"Her şeye rağmen umut var, umudunu kaybetme Merisa."Zihnimde onu canlandırdıkça daha çok ağlıyordum.
Neden beni hiç arayıp sormuyordu?
Gerçekten sadece bu kadar mı umurundaydım?Belki işleri yoğundur, diye düşünüyordum ama yıllar önce -ben bebekken- istifa etmişti.
Acaba kaybettiği işini geri kazanmaya mı çalışıyordu?
Ama bunlar yine de beni araması için engel değildi.
Hıçkırarak ağlamaya başladığımda artık gerçekten kimsesiz olduğumu fark ettim.
Evet, anne ve babam yaşıyordu ancak benim için yoklardı.Zaten bir hafta boyunca okulda dışlanmıştım. Devamında da böyle olacaktı, biliyordum.
Yanımda duran peluş ayıcığı alarak ona sarıldım.Okuldan nefret ediyordum ama seviyordum da. Bu evden saatlerce uzak durmamın tek yolu okuldu.
Yarın Çarşambaydı.
Yeni bir haftanın, yeni bir günü.
Geçen hafta biraz daha tanışma haftası olmuştu ancak konulara yavaştan başlamışlardı.Defne ve Duru hoca da garipsediğim bazı şeyler olsada ikisini de şimdiden sevmiştim.
Bana iyi davranıyorlardı, ikiside.Ayak sesleri duyduğumda gözyaşlarımı sildim.
"Merisa!"
Ayağa kalkarak odadan çıktım ve kapının önüne dikilmiş beni bekleyen babaannemi gördüm.
"Yarın misafirlerim gelecek. Onlara gözükmeni istemiyorum, bu yüzden okuldan çıktıktan sonra eve gelme."
Duyduğum şeyler ile kaşlarımı çattım.
"Peki, nereye gideyim?"
"Hava kararana kadar eve gelmede, nereye gidiyorsan git."
Sokaklarda durmaya alışık olduğum için sadece omuz silktim. Hem evden biraz uzak kalmam benim için iyi olurdu.
"Onlar için hazırlık yapmıştım, haliyle mutfak dağıldı. Git topla ve sonra ayak altından çekil."
Benimle bir hizmetçiymişim gibi konuşmasından nefret ediyordum!
Yanımdan ayrılıp salona girdiğinde bende mutfağa gitmiştim. Mutfağa girdiğimde çikolatalı kek kokusunu almıştım.
En sevdiğimden...
Her neyse, yiyemeyeceğim için ümitlenmeme gerek yoktu. Bende bulaşıkları yıkamaya başladım.
Tam bir saat!
Bir saat boyunca mutfağı toparlamakla uğraşmıştım ve bir ara babaannem gelip "daha bitmedi mi? elin ne kadarda yavaş." demişti. Hayır, elim yavaş değildi. Mutfak kocamandı ve her yer dağılmıştı! Haliyle toplamam uzun sürmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ACININ TOHUMLARI
Novela JuvenilHer acı kalbe bir tohum ekilmesiyle büyür. Bazılarını acıları besleyerek ağaç olana kadar kalbimizde taşırız. Bir noktadan sonra ağaç kökünden koparılır ama izi kalır. Merisa'nın zorbalığa uğramasını, yalnızlığını, ailevi sorunlarını okumaya var mıs...