•••
Ateşin kanıyla başlayacak yıkım.
Ayın düştüğü krallık son bulacak.
Lakin sakın unutulmasın,
İki beden tek ruh olduğunda,
Azrail susar, kan donar,
Öfkeli ruhu ancak intikam paklar.•••
Devasa sarayın kasvetli koridorlari arasında, gergin bir şekilde ilerliyordum. İşlemeli beyaz hanbokun eteklerini takılmamak için tutmuş ilerlerken ayak seslerimin boş koridorda yankılanıyor oluşu gerginliğime gerginlik katmıştı.
Dış alanda olan balkonvari koridorun yaptığı cereyan yüzündan kalçama kadar inen upuzun siyah saçlarım yüzüme doğru savruluyor, sürdüğüm kiraz rengi dudak boyama yapışarak beni sinir ediyordu.
Bu da yetmezmiş gibi saçlarıma taktığım altın tokalar hızlı yürüyüşüm nedeniyle saç tellerim arasından yavaşça kayıyordu.
Yeterince gecikmiştim. Amacım, babamı çileden çıkartmak olsa da korkmuyor değildim. Her zaman sert mizaçlı olan babam, bana dört oğlu arasından en küçüğü olarak tolerans gösteriyor olsa da onun gibi bir adam için bunun da bir sınırı vardı.
Beni ne için çağırdığını biliyordum. Haftalardır bu aptalca olay yüzünden kavga ediyorduk. Bir omega olarak vazifemin ve krallığın geleceği için nelerin feda edilmesi gerektiğinin de farkındaydım fakat bunu uygulayacak ne cesaretim ne de isteğim vardı.
İnatçıydım. Gerekirse kendimi öldürürdüm de babamın istemediğim hiçbir şeyi bana yaptırmasına izin vermezdim. Özellikle kavgamızın sebebi olan konu hakkında geri adım atmaya hiç mi hiç niyetim yoktu.
Bitmeyen upuzun koridorun sonunda kalan, babamın kitap ve evraklarla dolu küf kokan odasının önüne geldiğimde kapıyı çalma gereği bile duymadan açmıştım.
"Ölsem evlenmem. Gerekirse odama kilitleyin, evlenmeyeceğim. Sinsi tavırlarınız canımı sıkmaya başladı Kralım. Gittiğim her yere o adamı yolluyorsunuz. Kararım asla değişmeyecek"
İçeri bile girmediğim kapıyı çarpıp gidecektim fakat birisi kapıyı tutarak bunu engellemişti. Bunu yapana dönüp bağıracaktım lakin o kişinin büyük ağabeyim Yoongi olduğunu görünce ister istemez afallamıştım.
Ortanca ağabeylerimden biri olan Hoseok da gitmeyeyim diye önüme kalkan olmuş, bana doğru birkaç adım atarak arkaya doğru gerilememe ve odaya girmeme neden olmuştu.
Asla böyle bir şey yapacaklarını düşünmemiştim. Babamın tarafında olmayacaklarına dair söz vermişlerdi bana. Hep haklı görmüşlerdi beni. Şaşkınlığımı ve kırgınlığımı üzerinden nasıl atacaktım bilmiyordum. Babama haddini bildirmeye gelmişken resmen haddini bilmesi gereken konumuna düşmüştüm. Bu beni daha çok sinirlendirmişti.
Ellerimi yumruk yaparak dayanmak için dişlerimi sıkmıştım. Hızla bana bakma zahmetine bile girmeyen babama dönmüştüm. Burada yokmuşum gibi davranıp önündeki onlarca kağıdı teker teker incelemeye devam etmişti.
"Şimdi de kardeşlerimi kandırdınız öyle mi? Bu mu beni ikna edecek? Arkamda kimsenin olmaması, beni desteklememesi sorun değil. Size asla dediysem bu evlilik asla gerçekleşmeyecek"
Başını evraklardan kaldırmadan gülmüştü. Kanımın çekilmesine sebep olacak kadar soğuk bir gülüştü bu. Gülüşü, Yüreğimi hoplatacak kahkahalara döndüğünde nefes bile alamamıştım. Kasvetli, karanlık odaya çok yakışan türdeki korkunç gözleriyle bana baktığında güçlü görünmek için çabalamıştım. Zira feromonları ve üzerimde kurmaya çalıştığı baskı beni bir hayli korkutmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pleine Lune •taekook•
FanfictionAy Tanrıçası'nın kader ruhları, her yılın yedinci dolunayında buluşur. Şartlar ne olursa olsun kader bu ruhları bir araya getirmeye yemin etmiştir. Birbirlerini her yönleriyle tamamlayan bu ruhlar, Ay Tanrıçası'nın özenle seçtiği ruhlardır. Bir olm...