•••
Mutlu olana acı verir dünya.
Fakat yapılanı karşılıksız sanma.
Bir bakmışsın seni bulmuş karma.
Kutsanmışa saygın yoksa yaşama.
Durma, hemen son ver hayatına.
Ya da bekle, seni bulsun Alfa.•••
Fırtına günlerdir devam ediyordu. Bay Soohyun ve Taehyung evde yoktu. Bu fırtınada insanların ekinlerini kurtarmasına yardım etmek için gitmişlerdi.
Yüreğim ağzımda, camdan dışarıya bakarak öylece bekliyordum. Yuri biraz önce uyumuştu. Babasına ve ağabeyine gitmemeleri için yalvarırken ağlamış, sonra da yorgun düşmüştü.
Kurdum, her daim Taehyung'un kurduyla iletişimdeydi. İyi olduğunu bilsem de çok yorulduğunu hissedebiliyordum. Eklemlerim bile Taehyung'un yorgunluğuna sızlıyordu.
Cama çarpan çakıl seslerine alışmıştı kulaklarım. Evdeki sessizliği yarıp geçen uğultu beni yalnız oluşumdan dolayı ürpertmişti. Üzerimde Taehyung'un gitmeden önce omuzlarıma bıraktığı hırkası vardı. Alnımda hala çıkmadan önce bıraktığı öpücüğün sıcak hissini taşıyordum.
Uyuyamıyordum. Fırtına daha da kötüleşirse köylülerin evinde bir geceliğine kalabileceklerini söylemişlerdi. Gideli üç saat olmuştu. Ruhlarımız bağlandığından beri benden ne kadar uzaklaşırsa kanım o kadar çekiliyordu sanki.
Tek yapabildiğim, içimi rahatlatan kokusunu üzerimdeki hırkadan solumakken ona hangi zaman diliminde bu kadar alışmıştım bilmiyordum. Ruh eşim oluşunu kabullenişimden olabilirdi. İnkar etmeyip akışına bırakmak bazı şeyleri hızlandırıyordu belki de.
Endişelerim ve düşüncelerim arasında dalıp gitmişken fırtınanın şiddeti sebebiyle büyük bir çakıl gürültüyle cama çarpmış, camı çatlatarak beni yerimden sıçratmıştı.
Taehyung'un tenide de çarpıyorsa bu denli büyük çakıllar, gönlüm ezilirdi. Hisseder miydim acısını bilmiyordum fakat öyle umuyordum. Şu anda kalbimden başka herhangi bir sızlama hissetmeyişimi, iyi durumda oluşuna bağlıyordum.
Parmaklarım, çakılın çatlattığı cama doğru giderken puslu hava nedeniyle görebildiğim yansımama takılmıştı gözlerim. Korku dolu ifadem beni afallatmıştı. Endişemin bu denli yüzüme yansıdığını fark edememiştim.
Boydan boya irili ufaklı çatlayan camın hafif pürüzlenen yapısında gezdirmiştim parmak uçlarımı. Ciğerlerime dolu dolu sıkıntılı bir nefes çekip yavaşça vermiş, üşüyor oluşumdan dolayı kollarımı bedenime sarmıştım.
Ürpertimi fark edişimin ardından başımı şömineye çevirmiştim. Söndü sönecek, kül olmaya yüz tutmuş odunlarla hafif hafif yanmaya devam ediyordu.
Ufak adımlarla oraya doğru gidip şöminenin karşısında dizlerimin üzerine çökmüştüm. Küçük odukluktaki ince odunları yanan közlerin arasına sıkıştırıp harlanması için hafifçe üflemiştim. Bu, ateşin odunları yakmasına yardımcı olmamıştı.
Elimi şöminenin üzerindeki tahta rafa uzatıp üzerindeki kibrit kutusunu almış, kutuyu açıp içinden bir kibrit çıkartmıştım. Kibriti kutunun yan tarafına sürterek yaktığımda yanan kibrit başını beklemeden şöminedeki odunların arasına atmıştım.
Ateş gözlerimin önünde yeniden yanmaya başladığında ellerimi uzatıp buz kesmiş tenimin gevşemesine izin vermiştim.
"Neden uyumuyorsun?"
Yuri'nin sesini işittiğim anda başımı arkaya çevirip yorganına sarılmış bedenine bakmıştım. "Sen neden uyumuyorsun?" dediğimde hafifçe gülümsemişti. Buruk bir gülümsemeydi bu. İkimiz de neden uyuyamadığımızı zaten biliyorduk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pleine Lune •taekook•
FanfictionAy Tanrıçası'nın kader ruhları, her yılın yedinci dolunayında buluşur. Şartlar ne olursa olsun kader bu ruhları bir araya getirmeye yemin etmiştir. Birbirlerini her yönleriyle tamamlayan bu ruhlar, Ay Tanrıçası'nın özenle seçtiği ruhlardır. Bir olm...