Tüm geçmişimi arkamda bırakıp gelmiştim buralara. Beni bulamayacakları, izimi kaybedecekleri yeni bir yerde güzel bir hayata başlamıştım.
Şanslıydım. İyi insanlara denk gelmiştim ve hayatım tamamen değişmişti. Bir eşim vardı. Beni seven ve ruhunun en ince ayrıntısına kadar birbirimize bağlandığımız bir eş.
Fakat geçmişimden bir parça hatırlatmasını beklediğim son kişi bile değilken bana o isimle seslenmesi kanımı dondurmuştu.
Nereden biliyordu?
Ne zaman öğrenmişti?
"Ne dedin sen?"
Tüm korkuma rağmen sert çıkmıştı sesim. Afallamıştı. Gözlerine bir tereddüt ve belli belirsiz bir korku yerleşmişti. Nasıl bakıyordum ona bir fikrim yoktu fakat dudaklarını tereddütle aralamıştı.
"Kötü bir şey mi söyledim? Adın bu değil mi?"
"Ne zamandır biliyordun?"
"Ne diyorsun anlamıyorum."
Henüz yeni mühürlenmiştik. Bedeni hala üzerimdeydi ve sıcaklığını en net şekilde hissediyordum. Tüm bu güzel anın bir isimle bozulmuş olmasına ağlayabilirdim fakat şu anda bunu düşünemiyordum. Adımı söyleyen sesi kulaklarımda yankılanırken sağlıklı düşünemiyordum.
"O ismi kimden duydun Taehyung?"
"Kurdum söyledi. Sana öyle seslendi. Ben de sandım ki söylersem hoşuna gider."
"Bir daha söyleme."
"Neden? Üzgünüm ben-"
"Geçmişimi arkamda bıraktım. İsmim hoşuma gitmiyor ve hatırlamak da istemiyorum. Bir kez söyledin ve bitti. Kimse bilmeyecek. Ailene dahi söylemeyeceksin."
"Tuhaf davranıyorsun."
Kırıldığını biliyordum. Kaşlarını hüzünle çatmış, yumuşacık sesiyle söylenmişti. İçim gitmişti onu üzdüğüm için. Fakat korkudan ellerim dahi buz kesmişti. Hatta titremesine engel olamadan gözlerinin önüne düşen birkaç tutamı geriye atmış, yanaklarını kavrayıp dudaklarımı uzun süre alnına bastırmıştım.
Babası adımı öğrenmemeliydi. Bu hepsi için tehlikeliydi. Ben artık Prens Jeongguk değildim. Bu isim herkes için ölüm getirirdi.
"Lütfen bana güven ve bu ismi unut. Sil aklından. Tamam mı?"
Beni onaylaması için gözlerinin içine uzun süre bakmıştım. Yaramazlık yapmış minik bir çocuk edasıyla gözlerini kapatıp başını yavaşça sallamıştı. Yüreğim hafiflemişti.
Birinden duydu sanmıştım. Beni bulduklarını, kim olduğumu bildiğini dahi düşünmüştüm. Hiçbirini yaşatmazlardı. Burada olduğum öğrenilirse hepsini öldürürlerdi. Düşüncesi bile ruhumun bedenimden ayrılmasına yetiyordu.
"Seni seviyorum" demiştim dudaklarına yaklaşarak. Minik öpücükler bırakıp her öpücükte özür dilemiş, onu sevdiğimi defalarca kez fısıldamıştım.
Mühür yerine gitmişti dudaklarım. Altın yıldızlar düşmüş gibi loş ışıkta hafifçe parlayan mührüne sürtmüştüm burnumu. Kesik bir inilti bırakmıştı kulağıma.
Ne olduğunu tam bilmiyordum. Birbirine karışmış alevler ve su dalgaları gibiydi. Her biri simetrikti ve hoş bir görüntü oluşturmuşlardı.
"Benimsin Alfa"
Tenimi teninden çekemiyordum. Bedenimi ondan ayırasım gelmiyordu. Üstelik yüreğimde kırgın oluşunu dahi hissedebiliyorken ona daha fazla şefkat göstermek istiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pleine Lune •taekook•
FanfictionAy Tanrıçası'nın kader ruhları, her yılın yedinci dolunayında buluşur. Şartlar ne olursa olsun kader bu ruhları bir araya getirmeye yemin etmiştir. Birbirlerini her yönleriyle tamamlayan bu ruhlar, Ay Tanrıçası'nın özenle seçtiği ruhlardır. Bir olm...