baekhyun-all i got
akmu-how can i love the heartbreak, you're the one i live
"gerçekten bunun işe yarayacağını düşünüyor musun?" karşımda oturan yeni tanıştığım çocuğu dikkatle izlerken baş parmaklarımı kaldırıp onu onayladım. benimle henüz birkaç saat önce tanıştığından dolayı konu içmek olduğunda her türlü şaklabanlığı yapabileceğimi henüz bilmiyordu ama sonunda bedava içki varsa ben her şeyi yapar, eğlenirdim.
"jeongguk hyung! başlıyorum." kısa sürede yakın arkadaşlarımdan olmuş, birlikte çalıştığım diğer barmene seslenip, masanın üzerinde dizili on adet tekilaya baktım. "başla bakalım, baş belası.."
kafamı son kez kaldırıp beni eğlendiğini belli eden bir suratla izleyen yeonjun hyung ve kendisiyle birlikte getirdiği koca gözlü çocuğa baktım. hafiften endişeli yüzü beni daha da keyiflendirirken yeonjun hyung buna alışık olduğunu belli eden yüzüyle sarhoş olup sahneye atlamamı bekliyordu.
barın kapanma saati çoktan geçmişti. içeride sadece yoongi hyung ve kız arkadaşı seori, heuning kai, yeonjun hyung, jeongguk hyung, ben ve yeni çocuk vardık. ortadaki masaya bir sürü tekila dizmiş, yarışıyorduk. yoongi hyung çabucak pes etmişti çünkü kız arkadaşını eve bırakmak için ayık kalmak istiyordu. hyuka çoktan iki tekilayla ayılıp bayılmaya başlamıştı ve benim dışımda kimse yarışmaya istekli değil gibiydi. neyse ki yeojun hyung'un kuzeni son anda imdadıma yetişmişti.
"ilk sırayı ilk bitiren kazanır öyleyse?" çalan müzikten bile duyabildiğim kısık sesi kulaklarıma dolduğunda gülerek onu onayladım. tek sıra sadece beş tekilaydı ve bu benim için hiçbir şeydi. karşımdaki küllü gri saçları olan çocuk hiçte beş tekilayı üst üste içebilecekmiş gibi değildi.
kendime olan güvenimle birlikte yeonjun hyung'un başlama işaretiyle bardakları hızlı hızlı dudaklarıma yasladım. üçüncü shotı atarken çocukla göz göze geldik. dudaklarının kenarı hafiften havalanmış, tek elini çenesine yaslayarak beni izliyordu. yaptığına anlam veremeyince bardağı masaya bırakıp önüne baktım.
çoktan beş bardağı da bitirmişti..
"inanamıyorum! şaka mı bu?" ben şaşkınlıkla ona bakarken, arkadaşlarım benimle dalga geçmeye başlamıştı bile.
"hyung.. tacını artık senden alma vaktimiz gelmiş gibi."
"hyuka sus, çekiştirmeyeyim şimdi yanaklarını." ölümcül bakışlarımla saniyesinde kahkaha atmaya başlayan arkadaşım yüzünden ofladım.
"kimin kuzeni işte.. her zaman böyle karşısına geleni alt eder işte!" yeonjun hyung gülerek bana takıldığında dudaklarımı büzüp bir önümdeki tekilalara bir de yuvarlak masada tam karşıma oturmuş çocuğa bakıyordum. yeonjun hyung bana denk birini getirerek şaşırtmıştı. birkaç kez arkadaşlarıyla birlikte geldiğinde hiçbiri beni içki yarışında yenememişti çünkü. şimdi ise avukatlığa yeni başladığını söyleyen çocuk görüntüsünün tam aksi bir şekilde hiç zorlanmadan beni yenmişti. dertlenerek önümdeki diğer iki bardağı da kafama dikerken, etraftaki konuşmalardan anlık olarak soyutlandım.
çabuk sarhoş olsam bile her zaman aynı hatayı yaptığımdan dolayı alışkanlıkla parmaklarımı şakaklarıma çıkarıp biraz ovdum. masanın etrafında gülüp eğlenen arkadaşlarımın konuşmalarına hafifçe gülümsesem bile kaybetmenin verdiği hırs ile bakışlarımı arada bir yeni çocuğa çevirmeden duramıyordum. bakışlarımı hissedip saniyesinde göz göze geldiğimizden dolayı, parlak gözleri sanki içime işliyormuş gibi hissettiriyordu beni. akşamın başında, daha ilk tanıştığımız anda etrafa yaydığı havadan çok etkilendiğimden dolayı el sıkışırken hafiften titremiştim ve ondan etkilendiğimi belli ettiğim için midir, tüm dikkati üzerimde gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
circle, taegyu
Fanfiction"bu çocuğa dayanamadığını biliyorum avukat ama biliyorsun o tam bir baş belası."