gözlerinin parıltısı

2.2K 269 263
                                    

coldplay-clocks

kapım ortak banyonun kapısına yaslı bir şekilde dakikalardır bekliyordum. aklımdan çok fazla düşünce geçti. birkaç kere labirentin içerisinde kayboldum. çıkışı kolayca bulamadım ama yine de pes etmedim. soobin tüm aldığı bilgilere dayanamamış, salonun ortasına kocaman bir bomba bıraktıktan sonra hiçbir açıklama yapmadan kendini bulduğu ilk kapıdan içeriye atmıştı ve bir saattir içeriden çıkmıyordu.

onu anlayabiliyordum. önce babasını kaybettiği gerçeğiyle yüzleşmesi gerekiyordu. henüz bunu öğrenmişken bir de üstüne bunun cinayet olduğu gerçeğini kavraması benim kabullendiğim kadar kolay olmayabilirdi. tekrar etmem gerekirse, anne ve babama onun kadar bağlı ve saygı duyan bir evlat olmamıştım hiç.

"abi, lütfen aç şu kapıyı artık." çaresiz sesimle bir kere ulaşmaya çalıştım soobin'e. kendisinin de kapıya kafasını yaslamış bir şekilde yerde oturduğunu biliyordum. birkaç kez kafasını kapıya vurmuştu sinirle, canı yanıyordu.

taehyun ile göz göze geldim. yerde bana çok az mesafe uzaklıkta oturmuş beni izliyordu sadece. teselli konusunda kendine hiç güvenmediğini biliyordum zaten. bir kere, belki bundan yarım yıl önce, tüm dünyanın benimle çok büyük bir sıkıntısı varmış gibi hissediyordum. yanına taşındığımdan beri çok fazla özel anı paylaşmıştık ama sanırım ona duygularımın başladığı ilk yer, karanlık salonda titreyen elleriyle bana su içirmeye çalıştığı andı. o an beni ne o kadar üzdü, neyin ya da kimin acısı çıktı yüreğimden net hatırlamıyorum ama gerçekten o an asla geçmeyeceğini düşündüğüm bir tekme yemiştim. yine parlak gözleriyle beni dikkatle izleyen, anlattıklarımı pür dikkat dinleyen varlığı karşımdaydı. bana davranışları beni o ana kadar getirmişti zaten, o gece hiçbir şey sormadan, sorgulamadan başımın ucunda benimle sabaha kadar oturup dert dinlemesi düşürmüştü beni kalbinin içine.

"iyi misin?" ben dolu gözlerimle kapı ile bakışırken sesini duydum. "iyi olacağım."

içeriden gelen gözyaşlarının sesleri azalmaya başlayınca şansımı tekrar denedim.

"abi lütfen.. konuş benimle."

tık.

kapıyı açıp mermerde geriye çekilmişti. siyah saçları çekiştirmekten dağılmış, gözleri kıpkırmızı olmuştu. sürekli iç çektiğinden içeriye göçen gamzeleri canımı yaktı. onu böyle görmemiştim hiç. bir kaç kere benimle birlikte ağladığı olmuştu küçükken ama hepsi ufak tefek sıyrıklardı. sanırım ikimiz de hayatımız boyunca bu kadar büyük bir sorunla ilk defa karşı karşıya geliyorduk.

hemen yerde emekleyerek yanına gittim ve kafasını göğsüme yasladım. taehyun'un salona giden ayak sesleri doldu kulağıma. belki de abim onu tanımadığından, rahat ağlaması için yalnız bıraktı bizi.

"beomgyu ben böyle olacağını bilseydim asla gitmezdim evimizden. annemin sözünü dinler, yaşamaya devam ederdim orada yemin ederim."

inkar.

"bu bizim suçumuz değil abi, lütfen böyle düşünme. annemi görmek ister misin hm? yanına bırakabilirim seni?"

kafasını göğsümden kaldırıp omuzlarımdan tutarak kendinden biraz uzaklaştırdı.

"sen.. gelir misin ki benimle?"

gider miydim ki?

annemi görmeye hazır mıydım onu bile bilmiyordum. hislerim öyle karman çorman olmuştu ki aile olarak birbirimize kenetlenmemiz gerektiğini-en azından normal ailelerin yaptığı buydu, birbirimize sahip çıkmamız gerektiğini falan düşünmeye başlamıştım. bunları düşüneceğimi hiçbir zaman hayal etmemiştim ben o evden çıkarken.

circle, taegyu Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin