Bölüm biraz kısa oldu, bir dahakine bol bol telafi ederiz^^
İyi okumalar <33
🕸
"Mühürlüce'ye haber gönderin. Vârisin bulunduğunu ve üç gün sonra balonun yapılacağını söyleyin. Halka duyurulmasını istemiyorum. Onunla ben ilgileneceğim."
Masadaki her yüz istisnasız neler olup bittiğini anlamayarak bakıyordu bana. Nasıl oluyordu da daha dün gelen, bugün emir verebiliyordu?
"Lina," diye söze başladığında Erim yine uzatmaları kullanacağını düşünüyordum. Yine de saray onun yeriydi, onun sözüydü. Kesmedim. "Bu şekilde acele etmen... Daha sonra çıkabilecek milyon tane sorun var. Hepsini bilmen ve kabullenmen gerekiyor."
"Ben bunun için eğitildim." diye keskin bir dille reddettim söylediklerini. "Yıllarca bunun için benimle konuşuldu. Neyin ne zaman olabilme ihtimalini biliyorum. Sadece en kısa yoldan halletmeye çalışıyorum."
"Acele etmenizin sebebi nedir?"
Elinde dosyalarla oturan Orel konulara yetişmeye çalıştığını fark ettiğim şekilde sürekli konuşan kişilerin arasında gezdiriyordu gözlerini.
"Yanlış anlamayın... Sadece... Yıllardır kayıt tutuyorum ama bu tip ani kararların peşpeşe alınması ne vârislerin ne de başka birinin yaptığı bir hareketti."
"Yalnış anlamayın ama dün üzerime kumpas kurulmaya çalışıldı. Hemde henüz çömez diyebileceğimiz bir grup tarafından. Anlatabiliyor muyum?"
Böyle davranmak istemiyordum ama onların çaylakmışım gibi davranmalarına son vermelerinin zamanı gelmişti. Düne kadar öyleydim belki ama artık öyle değildim. Babamın son nefesine kadar bana öğretmeye çalıştığı bu yerler ve bu insanları en ince ayrıntılarına kadar biliyordum ve babamın yüzünü kara çıkarmaya hiç niyetim yoktu.
Yeterince geç kalmış hissediyordum. Daha fazla ait olduğum yerden uzak durmak istemiyordum.
Boğazımı temizleyip saçlarımı parmaklarımın uçlarıyla kulaklarımın arkasına sıkıştırıp olduğum yerde doğruldum. "Şimdi... Herhangi bir itirazı olan yoksa şehre gitmek ve konuşmak istiyorum."
"Ne hakkında?"
Aral.
Hiçbir zaman susmayacaktı. Ne beni destekleyecekti ne de karşı çıkacaktı."Daha önce yapmayı planladığımız ne varsa yapmaya devam etmek istiyorum."
Masada dolanan bakışlarım en sonunda Aral'da durdu. Gözleri kısılmıştı, düşünüyordu. Tam olarak ilerlemeye çalıştığım yolu yarım yamalak çizmiş olsam da silmeye niyetim yoktu.
"Tamam. Ama bende geliyorum."
Mehir şüpheyle konuştu. "Ne olarak yanında duracaksın?"
Bu sefer benimde içime huzursuzluk çökmüştü. Öylece izin vereceğini düşünmüyordum yine de şart koyması iyiye işaretti. Zıt gitmektense anlaşmalar her zaman için daha iyiydi.
"Şehrin vârisi olarak." dese de bundan pek emin olamamıştım. Ne yapmak istediğini anlayabilmem için daha fazla cevaba ihtiyacım vardı. Dudaklarımı aralamıştım ki Arkın'ın konuşmasıyla geri kapattım.
"Ortada şenlik yok." Gözlerimi ona çevirdiğimde sakince bana bakıyordu. Durgun gözlerinin bir şeyler ima ettiğini hissedebilsem de bunu yoracak bir durum bulamamıştım.
"O halde şenlik düzenlensin." diye Erim son noktayı koymak ister gibi sabırsızca konuştu. "Akşama kadar yetişmez. En kısa süre yarın öğle saatleri. Şenliğe kadar girişi de ne yapılacağını da konuşursunuz. Çıkabilirsiniz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gök Kararırken
Fantasyİçimde büyüyen bir şeyler var, hissediyorum. Durmadan harlanan ateşin içinde kül olmaya mâhkum kalmışlık var. Bazı insanlar sizi yaralardı, ama bazı izin verdiğiniz insanlarsa sizi öldürmekten çekinmezdi. Bazı çehreler hep dik dururdu, bazıları yeri...