Üzerime doğru gelen kurtları izlerken olduğum yere mıhlanmıştım. Ne hareket edebiliyor, ne de bağırabiliyordum. Öylece gelmelerini izlerken arkamdan duyduğum bağırış sesleri ve kopan gürültünün arasından ismimin bağırıldığını duydum.
İşim bitmişti.
Belki birazdan gelecek ve beni canlı canlı parçalayacaklardı. Uzun sivri dişlerini buradan bile seçebiliyordum. Ama üzerimde sakinlik vardı. Gelmelerini isteyip istemediğimi bilmiyordum. Belki de ölürken son nefesimde kaderi suçlardım çoğunun yaptığı gibi.Koşmaya devam ediyorlardı.
Onlarla en az beş metre vardı aramızda.
Dört.
Üç.
İki.
Gözlerimi sıkı sıkıya kapattım.Ancak kısmi şekilde beklediğim olmadı. Ne uyuşukluk hissettim ne de acı. Durgun halimi hissetmeye devam ediyordum yalnızca.
Göz kapaklarımı hafif aralamayı denedim. Işık yavaşça gözlerime dolarken ardına kadar açıp baktım. Hepsi yere oturmuş, sanki çok tuhaf bir cisimmişim gibi beni izliyordu.
Ne yapacağımı bilemediğim için kıpırdamamaya çalışarak öylece dikilmeye devam ettim. Ölü taklidi yapmanın işe yaradığı söylenip dururdu belki de kendimi yere atmalıydım. Tebrikler süper zeka. Bula bula bunu mu buldun?
Kendi kendime omuz silktim. Sonra ne yaptığımı fark eden gözlerim iri iri açılırken hayvanlar ürktü ve kendilerine gelip geldikleri yöne doğru tekrar koşmaya başladılar. Bir anlık şüphe ve tereddütten sonra peşlerine atıldım.
İçimdeki o şey harlanmıştı. Sanki cehennem ateşi kollarımın üzerinde geziniyordu, sanki tenimi yalayan rüzgâr bir bıçak darbesiydi ve ben her darbede daha da hızlanabiliyordum. Tokanın koptuğunu ve saçlarımın saçıldığını hissettim, rüzgâr tenime doğru vurduğu için geride uçuştuklarını hissedebiliyordum. Ve tabii bir de bağırışlar vardı. Kurtlar sokakları hızla geçerken durmadan peşlerinden gidiyor, arkamdaki seslenişleri duymazlıktan geliyordum.
Büyü gerçek olsun ya da olmasın, dedi bazı zamanlar, bir yanı her zaman gerçekleri söyleyen yanını konuşturan Sislerin Kızı. O anlardan biriydi belki de. Her zaman kan kaynatır. Kanını kaynatıp seni cayır cayır yakacak. Kendi çukuruna düşeceksin.
İçimdeki bu zincirleri kırmaya çalışan haz ve beni geri dönmekle dönmemek arasında bırakan düşüncelere rağmen durmadım. Belki de kendime bir tek benim zarar verebileceğimi göstermeye çalışıyordum. Kanıtlama arzusu. İçimde yanan ateşin adı buydu. Her ne hissediyorsam onu hissedebildiğimi kendime kanıtlamaya çalışıyordum. Ama bunu yapabilmek için bana neyin böyle hissettirdiğini bulmam gerekiyordu.
Göğsüm sıkışırken şehri arkamızda bırakalı iki saniye olmuştu. Ormana dalıyorduk. Rüzgâr artık her yönden esiyor, dağılmış saçlarımı yüzüme vuruyordu.
"Lina dur artık!"
Aral'ın sesini duyunca hafifçe olduğum yerde duracak gibi olsam da bir anlığına başımı arkaya çevirdim ve şehrin çıkışında duran Aral'a baktım. Gözlerimi kıstım, fark edip etmediğini bilmesem de başımı çok hafif iki yana salladım. Bir şey onları şehirde tutuyor olmalıydı, çünkü arkamdan koşan ayak sesleri kesilmişti.
Yaklaşık yirmi dakika boyunca koşturup durduk. Hiç sapmadan, dümdüz. Artık yorulduğumu, bacaklarımın yavaşlamaya başladığını hissederken durdular. Toprağın üzerinde kayarak duran bacaklarını görünce dizlerimin üzerine çöküp soluklanmaya başladım. Fakat henüz nefes almıştım ki birden hepsi dağıldı.
Çil yavrusu gibi dört bir yana dağılan kurtları izlerken hayretle olduğum yerden izliyordum. "Hadi ama!" diye bağırdım bir tanesinin uzaklaşan dev cüssesini izlerken. "Bu ne şimdi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gök Kararırken
Fantasiİçimde büyüyen bir şeyler var, hissediyorum. Durmadan harlanan ateşin içinde kül olmaya mâhkum kalmışlık var. Bazı insanlar sizi yaralardı, ama bazı izin verdiğiniz insanlarsa sizi öldürmekten çekinmezdi. Bazı çehreler hep dik dururdu, bazıları yeri...