Bölüm 10

1.9K 167 190
                                    

Bölüme oy vermeyi unutmayın lütfen. Ve sizden rica etsem geriye dönüp oylamadığınız bölümleri oy verir misiniz? 

İyi okumalar...✨

______

Elinde arabasının anahtarını döndürürken restorana doğru adımladık. Simsiyah takım elbisesi ve cool güneş gözlükleriyle tam bir iş adamına benziyordu. Zengin, varlıklı bir patron. Lakin kendisi benim yalnızca matematik hocamdı. 

Ha bir de arkadaşım.

İçeriye girdiğimizde kapıdaki çalışanların bizi selamlamaları ardından bir masaya doğru yönlendirmelerine izin verdik. İki kişilik cam kenarı bir masaydı. Camdan baktığımızda da harika bir manzara vardı diyemeyeceğim çünkü her yer mağazalarla doluydu. Mağazalar ne kadar harika bir görüntü olabilirdi ki?

Yanımızdaki çalışanın benim sandalyemi çekmesiyle garip bakışlarımı ona gönderdim. Kendi mi oturacaktı?

"Buyurun." diyerek bana baktığında ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Acaba ben tam otururken sandalyeyi çeker miydi? Tabii ki şaka yapıyorum.

"Sen bırak Minho, kibarlık sevmez kendisi."

Jungkook Hocanın söylediğiyle kaşlarımı çatarak ona baktım. Neydi yani? Kibarlık tabi ki severdim (!). Ama bu da mı kibarlık kategorisine giriyordu yani? Tamam giriyordu da bana göre girmese de oluyordu.

Minho kafasını sallayarak sandalyemi bırakıp uzaklaştığında bakışlarım hala Jungkook Hocamdaydı. O ise oturmuş ve bana bakarak sırıtıyordu. Sırıtacak ne varsa?

"Oturmayacak mısın?"

Somurtkan bir suratla "Oturmayacağım." dedim ve kollarımı birbirine kenetledim.

"Neden?"

"Sandalyemi sizin çekmenizi istiyorum."

Dediğim şeyin onu şaşırtmasını beklerken gülerek ayağa kalktı ve "Hay hay." diyerek masanın etrafında dolaşıp benim yanıma geldi ve sandalyemi tuttu.

Onu bekletmeden oturduğumda sonunda yerleşmiştim. Böyle bir şeyi yapmasını beklemiyordum fakat bu hareketi kalbimi hızlandırmıştı.

Kendisi de yerine geçip oturdu. Konuyu nasıl açmam gerektiğini bilmiyordum ama benim önce kalbime sakin olması gerektiğini hatırlatmam gerekiyordu. Nefeslerimi düzenlemeye çalıştım.

Jungkook Hoca elindeki menüye bakarken "Ne yemek istersin?" diye soru yönelttiğinde ben hiç menüye bile bakmamıştım. 

"Siz ne yiyecekseniz bende ondan yerim."

Elindeki menüyü kapatarak kenara bıraktı ve iki elini masanın üzerinde birleştirdi. Gözlerimim içine bakarak, "Peki. O zaman  Gamjatang (baharatlı domuz omurga çorbası) ile başlayalım." dedi ve bana göz kırptı.

Göz kırptı.

Bana göz kırptı.

Hayır şuan erimemeliyim.

Yanımıza gelen garsona siparişleri vermesinin ardından tekrardan bana dönerek ellerini önünde birleştirdi. Hafifçe masaya eğildi.

"Yerine oturtmamız gereken şeyler var." Sesini kısmıştı.

Onun gibi bende masaya eğilerek ve aynı şekilde sesimi kısarak karşılık verdim. "Ne gibi Hocam?"

"Artık arkadaşız, okul dışında bana adımla seslenebilirsin." 

Ve tekrar bir göz kırpış. Arkasına yaslanarak bana bakmaya devam ettiğinde ne demem gerektiğini bilemiyordum. Ne yani Hocama Jungkook mu diyecektim? Ağzıma da hiç yakışmıyordu(!). Hocam güzel bence!

"Ben alışkın değilim ki öyle. Adınızla hitap edemem size."

"Alışık değilsen alışırsın. Adımla seslenmeni istiyorum."

"Sen bilirsin Jungkook." dememle gözlerini şaşkınca açmış ve gülümsemeye başlamıştı. Ne oldu? Arkadaş değil miyiz? Neden bu kadar garip karşılıyor? İstediğini yaptım sonuçta.

"Sen baya alışık değilsin."

Kıkırdamalarının ardından kurduğu cümleyle gözlerimi devirmeden durabilmiş ve konuyu asıl bağlamak istediğim yere çevirmek için dudaklarımı aralamıştım.

"Jungkook, seninle çok önemli bir mesele konuşmalıyız."

"Nedir?"

Ciddiyetle suratıma bakıyordu. Derince bir nefes aldım. Konuyu açtığım an sinirlenmezdi değil mi? Yok be. Melek gibi insan. Yakışıklılığı göz kamaştırıcı. Saçları, gözleri ve dudakları...

Aldığın nefesi geri ver Lisa.

"Sınavı test yapman gerek."

"Kararımdan dönmeye niyetim yok. Boş yere yorma o güzel çeneni, Lisa."

Çenem güzel miydi gerçekten?

Ben yine saçma bir soruyu düşünürken gelen yemeklerimizle susmuş ve garsonun gitmesini beklemiştik. Gamjatang o kadar güzel kokuyordu ki Jungkook'u beklemeden yemeye başladığım an kıkırdayarak "Afiyet olsun o zaman." demesiyle öksürmeye başlamıştım. Hallerime bu kadar gülmesi ne kadar etikti? Hayır rahatsız olmuyordum. Ama bir insan neden sürekli güzel güzel gülerdi ki? Yemeğime odaklanamıyordum!

"İyi misin?"

Ağzındaki yemek henüz bitiremeden sormuştu bu soruyu. Sesinde hafif ciddiyet hafif alay var gibiydi. Ama bu alayın tatlı bir alay olduğu kesindi. 

"Ben iyiyim de sınav test olsaydı daha iyi olacaktı sanki? Ne olur sanki test olsa?"

Konuyu dağıtmak adına tekrar asıl amacım olan konuya dönmemle yemek yemeği keserek elindekileri bıraktı ve tekrar gözlerimin en içine bakarak konuştu.

"Hepsinin almaması gerek notlar almasına sebep olacak ve kimsenin derecesini öğrenmeme izin vermiyor olacaksın. Bunu nasıl kabul edebilirim?"

Haklı haklı konuşursa böyle ben nasıl amacıma uyacaktım? Uymayacaktım tabi ki. 

"Bak şimdi sen de çok haklısın. Klasik olsun. Arkandayım Jungkookcum." Son cümlemle birlikte elimi de kaldırıp yumruk vaziyetine getirmiş ve sallamıştım.

"Sana da adımla seslen dedik açıldın gidiyorsun."

"Tabi. Yaparım öyle şeyler." Kafamı öne eğerek gülmeye başladığımda kısıkça bir ses işittim.

"Çok tatlısın."

Öyle kısık söylemişti ki neredeyse duymayacaktım. Kalbim çok hızlı çarpıyordu. Ne yapılması gerekiyordu bu durumda?

"Anlamadım?"

"Yemeğini ye sadece."

Ve kafasını önüne eğerek önündeki yemeğine odaklandı. Bende onun bana söylediği o güzel kelimeye...

______

Nasıl bölüm ama...

Bittiniz biliyorum :)

x or y | textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin