Bölüm 32

1.3K 115 99
                                    

Kafamın bulanık olduğu aşikardı. Çünkü bu saatte Metematikçi Jeon Jungkook'un sesini duyuyor olmam fazlasıyla anormal bir şeydi.

Kafamı yattığım yatağa daha çok gömerken içerideki sesler devam ediyordu. Sahi bizim oturma odasındaki ses benim odama her zaman bu kadar net bir şekilde geliyor muydu, yoksa onlar mı bağırarak konuşuyorlardı?

"Onu görebilir miyim?"

Hala onun sesi kulaklarımdayken sesi bastırmak adına bağırmak istiyordum. Bu sadece istekte kalmayacaktı, çünkü yapacaktım.

"İçeride yatıyor."

Jennie!

"Peki, yanına gitmemde sakınca var mı?"

Hala ses kulaklarımdaydı. Bu sesi bastıracaktım.

"SAY LALALALALA LOVE MEEEE. LALALALALA!"

Kendi sesimle kulaklarımdaki sesi bastırmaya çalışırken içeriyede tabi ki saçma sapan sesimin gittiğinin bilincindeydim. Büyük ihtimalle Taehyung ile telefonda konuşan Jennie bu hareketimden rahatsız olsa gerekti.

"LALALA LALA LALALA LALA~"

Evet operamın iyi olduğunu da böylelikle kanıtlıyordum.

*Matematikçi Jeon Jungkook'dan*

Lisa'nın operasının eşliğinde Jennie'de konuşmaya başlamıştı. "Delirdi. En iyisi siz sonra gelin hocam." demişti fakat onu görmeden gitmeye niyetim yoktu.

"Önemli değil, alışkınım bu hallerine. İdare edebilirim."

"Alışkınsınız? İdare edebilirsiniz? Bana müsaade mi yani? Gideyim isterseniz?" diye şaşkınlıkla sormuştu. Ciddi olmadığı belliydi fakat şuan ciddi gibi olsa daha makbule geçerdi.

"Aslında hiç fena olmaz." dememle birlikte göz kırptım. Şaşkındı. Bu kadarına gerek yoktu. Sonuçta bizi ilk başta yakıştıran o değil miydi?

"Hocam?"

Şaşırmasını ağzına tıkayarak asıl merak ettiğim soruyu yöneltmek adına dudaklarımı araladım. "Bu arada, o Taeyong zibidisi nerede? Umarım hala bu evde değildir."

Güldü.

"Lisa'yı yatırdı en son. Ben o sıra telefonda konuşuyordum. Bilemiyorum. Hala Lisa'nın yanında olabilir."

Dalga mı geçiyor benimle? Bu hiç hoş değil. Evdeyse bir cinayet olayı olacak çünkü.

"Gitmiş de olabilir tabi. Görmedim yani. Kafam hoş benim birazcık da." Diye devam etti. Ama bu beni tatmin etmedi.

"Lisa'yı o mu yatırdı? Nasıl izin verebilirsin buna?" diye çıkıştım. Evet saçma bir çıkış olabilirdi bu ama şuan saçma olup olmadığını düşünecek akla sahip değildim.

"Size de izin veriyorum ya hocam. Sevgilisine neden izin vermeyeyim?"

Kafama dank etti.

"Sevgilisine? Doğru tabi unutmuşum."

Yine güldü.

"Hocam belki şuan odada baş başalardır, bence bu gün hiç rahatsız etmeyelim çifte kumruları. Siz sonra onunda aklı başındayken konuşursunuz."

"Sahte olduğunu bilmesem sana inanacağım biliyor musun Jennie."

"Anlamadım?"

"Aramızda kalsın, bu söylediklerimi sadece sana söylüyorum. Çünkü bunun için başından beri uğraştın."

"Anlamıyorum."

Gülümseyerek hafif ona doğru eğildim ve gizli bir sır veriyormuşçasına kısık bir sesle, "Ben Lisa'yı kendi matematik denklemim yapmak istiyorum. X ya da Y olarak değil. Onlara farklı değerler verilebilir. Ben onun sabit sayım olmasını istiyorum. Anlatabildim mi?" diye sordum.

Gözleri şaşkınlıkla açılmış, ağzı kulaklarına varmıştı. Bu habere en çok sevinecek kişinin o olduğunu zaten biliyordum. Bu mutluluğa değerdi. Bir çocuk gibi arkadaşının mutluluğuna seviniyordu. Evli olmasından dolayı bunları söylerken rahattım. Yanlış anlaşılsın istemiyordum.

"Daha iyi anlatamazdın enişte. Koş git karının yanına. Taeyong falan yok. Bende sizi yalnız bırakayım." Tavırları beni daha da gülümsetmişti. Ani saiplenme olayı müthişti. Enişte. Sevmiştim bu lafı.

Hızla Askılıktaki montunu ve çantasını eline alıp kapıya yöneldi. "Bak hatta çıkıyorum. Teyze olduğumda haber verirsiniz." ve kapıyı çekip çıktı. Her şey çok hızlı gelişmişti. Sıra bu doğruları öğrenmesi gereken asıl sahibine anlatmaktı.

Düz koridorun sonundaki kapıya kadar ilerledim. Kapıyı açtığımda hala mırıldanıyor olan Lisa'nın yüz üstü yatağa kendini bırakmış olduğunu gördüm. Yanına yaklaşarak minik bedenini kollarımın arasına aldım ve yatağa düzgün bir şekilde yerleştirdim. Üzerini de örttüğümde ise gerçekten ne yapacağımı sorgulama aşamasına gelmiştim.

Yatağın tam karşısındaki mini koltuğa oturdum. Kafamı geriye doğru yatırarak gözlerimi kapattım. Ben ki Matematik öğretmeni, öğrencime aşk ilanı için evine gelmiştim. Hiç etik hareketler değildi bunlar.

"Su, su,"

Mırıldanmaları duymamla gözlerimi açtım ve bakışlarımı Lisa'ya döndürdüm. Üzerinden battaniyeyi atmış gözleri kapalı bir biçimde su istiyordu. Hava sıcaktı. Birde aldığı alkol, ısısına ısı katmış ve onu terletmişti.

Yatağının yanındaki minik komidinin üzerindeki sürahiden bardağa su koyarak onun yanına oturdum. Bir elim bardağı tutarken diğeriylede Lisa'yı kaldırmıştım. Gözlerini hafif aralayarak dudaklarından tekrardan "Su." kelimesi dökülmüştü. Elimdeki bardaktan yavaşça ona içirmeye başladım.

Üzerine dökmeden bu işlemi tamamladığında gözleri daha da açılmıştı. Kendini benden çekti. Bende elimdeki bardağı komodinin üzerine, yerine bıraktım. Oturduğum yerden kalkmamıştım.

"Burada ne arıyorsun? Bu saatte?"

Sorusuyla önce sadece onu inceledim. Yüzünün her bir detayını.

"Seni merak ettim." dedim. Bazen gerçekten bir öğretmen böyle nasıl olabiliyor diye düşüncelere şahit oluyordum fakat unuttukları bir şey vardı, bende insandım ve sevebilir bu sevgi uğruna saçma sapan şeyler yapabilirdim.

"Beni merak ettiğin için bu saatte evime ve hatta odama girme cürretini kendinde nasıl bulabiliyorsun-uz?"

Haklıydı. Yataktan kalktığımda o da oturduğu yerden bana bakıyordu.

"Aramızda hala aşamadığımız şeyler var ve-"

"Konuşmak istemiyorum. Çünkü biz konuştukça batıyoruz. Hatta biz değil sen ve ben."

Sevdiğin birinin seni istememesi kötü hissettiriyordu. Bunu ilk kez yaşıyordum ve öğrencilerimin bu problemlerini ancak anlamaya başlamıştım.

"Gidiyorum o halde." dedim.

Benim olayım farklıydı. Herkesin aksine bir öğrencime kendimi kaptırmıştım ve bu çok yanlış anlaşılır bir durumdu. Ona yaklaşmaya çalıştıkça beni itiyordu. Öğrencim kalmasını istemiyordum. Ama o buna izin verecek görünmüyordu.

Odanın kapısına doğru adımlamaya başladım.

Bugünlük pes etsem bile ondan vazgeçmeye niyetim yoktu. Sonuçta torpilli genç bir öğretmendim. Yaşım ondan çokta büyük değildi. Gayet idealdik birbirimize.

"Ve hemen pes ediyorsun. Ben sana git demedim ki." dedi aniden. Kalpim yerinden çıkacak gibiydi. Bu his ne kadar da güzeldi.

"Bunu ima ettin." Onu rahatsız etmek yada zorla bir şeyler yapmasını istemiyordum.

"Hayır, ben sadece sana sinirliyim ama gitmeni istediğimi de sanmıyorum.."

Gerçekten de dedikleri gibiydi. Aşk tarifsiz bir şeydi.

"O yüzden otur, dediğin gibi konuşmamız gereken şeyler var ve aramızdaki bu şeyi sonlandırmanın zamanı geldi."

x or y | textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin