Bölüm 27

1.5K 145 186
                                    

Edebiyat dersi bitmiş hocayı uğurlamıştım. Şimdi ise matematik dersi için hazırlanıyordum. Hava soğumaya meyilliydi fakat güneş tüm parlaklığı ile tepemize dikilerek bunu engelliyordu.

Düğün hazırlıkları kolay işti. Annemi söylemiş ve her şeyi ayarlatmıştım. Annem zaten Jennie ve Taehyung'un ilişkisine hep mutlulukla bakıyordu. Onlar için Kore'de en iyi yerleri ayarlamıştı bile. Kendisi de yarın buraya gelecekti. Babam henüz geleceğim demese de başlama anına yetişeceğini düşünüyordum. Biricik yeğeninin düğününü kaçırmazdı.

Yaklaşık 3 gün sonra düğün vardı ve Jennie okul işini kesinlikle bırakmıştı. Taehyung zaten edebiyatçı olup hayatını kurtarmıştı. Zaten zengindi ama olsundu. Jennie'nin ailesi ise Jennie zengin ve çalışkan birisiyle evleneceği için kızlarının boğazındaki ellerini gevşetmişler ve evlenmelerine göz yummuşlardı. Katı kuralları yüzünden intihar etmeye bile kalkışmıştı Jennie ama onu bizim salak Tae kurtarmıştı.

Elime almış olduğum kahve fincanından bir yudum alarak odama doğru ilerleyecekken kapı çaldı. Hızlı adımlarla kapının yanına giderek açtım. Jungkook gelmişti. Hiç konuşmadan önünden çekildiğimde içeriye girebilmesi için alan açmıştım. Bir yudum daha aldım. Yavaş adımlarla eve girdi. Hem de ayakkabılarını çıkararak(!). Sinirli bakışlarımı ona diktim.

"Biz evde ayakkabıyla gezmiyoruz Prens Hazretleri."

Dalgın suratıyla önce ne dediğimi sorgular bir tavır takındı. Ardından ayaklarına inen bakışlarıyla hızla ayakkabılarını çıkardı. "Üzgünüm, alışkanlık."

Bir şey demeden onun önünde ilerlemeye başladım. Beni takip edeceğini düşündüğümden peşime gel deme gereği duymamıştım. Dediğim gibi olmadı. Arkama baktığımda olduğu yerde dikildiğini gördüm. "Gelsene."

"Odanda mı çalışacağız?"

"Evet?"

Sanki odada hiç çalışılmazmış gibi bakıyordu. Ne var paşam yatağa atmayacağız korkma! Yavaş adımlarla odama adımladı. O girdiğinde kapıyı kapatmak için hareketlendiğimde gerçek anlamda yanlış düşüneceğini farz ederek bu eylemimden vazgeçtim. Geniş çalışma masama yaklaşarak iki sandalyeden birine oturdum. Diğerine de o oturduğunda eşyalarını yerleştirdi ve ders hazırlıklarını yaptı. Ona bakıyordum. Çok yakışıklıydı.

"Kahve ister misin? –iz?"

"Olabilir."

Elimde bulunan ve iki yudum aldığım kahve fincanını önüne koydum. Kalkıp hazırlamaya üşeniyordum. Ama o bakarken gözü önünde içemeyeceğimden sorma gereği duymuştum.

Bu davranışımdan sonra bana tekrardan garip bakışlarını göndermeye başladı. "Bu senin değil miydi? İçtiğini görmüştüm."

"Benimdi, artık sizin." diyerek sırıttığımda -ki pişmiş kelle gibi mal mal sırıttığımı düşünüyorum- o da karşılık olarak sırıttı.

"Peki."

Bir de benim dudaklarımın değdiği fincanı kabul ediyordu. Kesinlikle bana aşık olmuş. Peşimde köpek gibi sürünüyor. Teklifini de unutmayalım. Cidden teklifini kabul edecektim. Fakat bunu ders sonunda tekrar bana sormalıydı. Ona hatırlatacak bir şeyler yapmam gerekiyordu.

"Böyle sırıtarak, aşık aşık bana bakmayı bırakırsan eğer derse geçelim Lisa."

Cümlesiyle kendime gelmiştim. Gerçek anlamda rezil olmadan bir günümü geçiremeyecek miydim ben?

"Geçelim." dedim.

---

Nasıl olduysa dersin bir yerinden sonra o anlatmayı bırakmış ve ben konu anlatmaya geçmiştim. Ve şaşılacak bir şey vardı ki o bana düz bir şekilde anlatmışken ben aşklı anlatmıştım. Bu terslikte bir iş vardı kesinlikle.

O bile şaşkın suratıyla bana bakmıştı. Beklemiyordu haliyle. Aşktan nefret edip, aşklı konu anlatan matematik hocama sinirle attığım ilk mesajla bu hale gelmemiş miydik zaten? Yani her şeyin sebebi bendim. Mükemmel olduğumu söylemiş miydim? Herkesin aklıyla oynuyordum resmen. Kendi aklım zaten uzun süredir ben gibi çalışmıyordu. Kesinlikle aşktan. Şaka şaka.

Şimdide oturmuş pizza yiyorduk çünkü ben o kadar çok konu anlatmış ve ders saatinin geçtiğini anlamadan yüz tane matematik sorusu çözmüştüm ki, o hızı gördüğünde o bile kalkmak istememişti. Haliyle de acıkmıştık.

Artık benim konuyu bir yerden bağlamam gerekiyordu. Yanlış yerden kesinlikle olmamalıydı. Lisa, iyi düşünerek saçmala.

"Jennie ile Tae de evleniyor artık. Biri koskoca edebiyatçı diğeri öğrenci. Hiç olacak iş değil!"

Geri zekalı.

"Gayet normal bence."

Kesin bana aşık.

"Öyle diyorsanız."

Konuya artık onun açması gerekiyordu. Ben görevimi yerine getirerek yeterince saçmalamıştım sonuçta.

"Düğüne gidecek birini buldun mu?"

İşte sıra bende.

"Henüz değil. Siz buldunuz mu?"

"Aslında ilk sana söylemiştim ama sen cevap vermeyince Suzy'nin teklifini kabul etmeyi düşündüm."

Ve o an sinir tam anlamıyla vücudumda baş gösterdiğinde yüzüm kasılmıştı. Hemen nasıl yapardı bunu? Af dilemeye çalışırken bunu nasıl yapardı arkadaşına? Eski de olsa arkadaş olmamız için peşimde dolaşıp durmuyor muydu kendisi? Suzy Hoca ile evleneceklerdi kesin. Suzy Hoca'nın hiçbir teklifini reddetmiyordu ve Suzy Hoca evlenelim bile diyecek kadar erkek düşkünüydü. Olmasa da artık benim gözümde öyleydi. Jungkook okula geldiğinden beri ondan hiç ayrılmamıştı çünkü.

"Yediyseniz gidin artık!" sesim kontrol edemediğim bir şekilde hafif yüksek(!) çıkmıştı. Biraz şaşkın ve biraz da sırıtan bakışlarını anlamam olanaksızdı.

"Kıskandın mı?"

"Ne alaka şimdi?" sesim tekrardan yüksek çıkmıştı. Kontrol etmeyi beceremiyordum. Sırıtarak, "Seninle gidelim, Lisa. Madem bulamadın birini, bence birlikte gitmemizde bir sakınca yok."

"Ben bulurum birini, siz Suzy'nizi yalnız bırakmayın. O kadar teklifler falan yapmış." dedim göz devirerek. Çünkü neden olmasın?

"Evet, teklif etti ama kabul etmedim. Seninle gitmek istiyorum."

"Tamam. Yalvarmayın, salyalarınız akacak. Birlikte gidelim. Çok ısrar ettiniz ondan kabul ettim."

___

R:DG, kurguma bakmayı da unutmayın. O benim göz bebeği kurgum🥺🤧❤️

x or y | textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin