otuz altı

136 13 2
                                    

Yatağımdan bildiğim tüm sureleri okuyarak kalktım. Sureleri okumaya devam ederken hızlı hızlı dış kapıya doğru yürüdüm. Bildiğim sureler sadece namazda okuduklarımı kapsıyordu sonuçta. Fazladan birkaç tane daha biliyordum tabii ama yine de o anda korkudan genelde aklımda kalan tek şey kelime-i şehadet ve Sübhaneke suresi oluyordu.

Korkudan adımı bile unuturdum. Öyle bir korku.

"Kim o?" dedim sonunda kapıya varmamla. Elimdeki telefonun ışığıyla arkamı kontrol ediyordum arada ve gördüğüm karartılar üç buçuk atmama sebep oluyordu.

"Benim, Buğra."

Duyduğum sesle cevabı birbirine uyduğunu kavradığımda kapıyı hızlıca açıp ışığı Buğra'ya doğru tuttum.

"Siktir." Ani gelen ışıkla gözlerini sıkıca kapattı. Sol eliyle kapalı olan gözlerine tekrar bir duvar örerek kapattığında diğer eliyle de elimdeki ışığın yönünü değiştirmeye çalışıyordu. Alt dudağıma dişimi geçirerek hızlıca telefonu çektim.

Gitti çocuğun gözleri.

"Şey, kusura bakma. Ben karanlığı pek sevmiyorum da."

"Sevmiyor musun, korkuyor musun?" dediğinde omuz silktim. Ben de tam ne olduğuna karar verebilmiş değildim. "Neyse, gel hadi gidelim."

Görüp görmediğinden emin değildim ama yine de başımı salladım. Evin içi binanın içine göre daha aydınlıktı, hareketlerimi görebileceğini düşünmüştüm. Kapının arkasındaki anahtarı aldım. Başka almam gereken bir şey olmadığı için evden çıkıp kapıyı çektim ve iki kere kilitledim. "Gidelim."

Elimdeki telefonun ışığını yere tutuyordum. Elini sırtıma koyup beni merdivenlere doğru yönlendirdiğinde bir şey demeyip izin verdim. Zaten bu karanlıkta adım atmak bile ölüm gibiydi.

Yavaşça beraber katları çıkmıştık. Birkaç kez düşme tehlikesi atlatmıştım ama son anda tutunmuştum ya da eliyle sırtımdan destek olmuştu. Evlerine doğru ilerleyip açık olan kapıdan içeri girdik. Etraf sarı ışıklar sayesinde aydınlıktı.

Yani mumlarla.

Işık beni rahatlattığında derin bir nefes vermiştim ki gelen devrilme ses, bir şeyin hızla duvara çarpması ve gökgürültüsüyle çığlığımı salmıştım. Buğra birkaç küfür saydıktan sonra dış kapıyı kapatıp yanıma geldi.

"Şşş, sakin ol. Cam açık kalmış olmalı, bakmaya gidiyorum. Yalnız kalmak istemiyorsan gel."

Başımla onaylayıp ilerlediğinde peşinden yürümeye başladım. Hatırladığım kadarıyla kendi odasına girdi ve devrilmiş kitapları gördüğünde ofladı. Önce camı kapatıp sonra kitapları topladı, tekrar camın önüne dizdi. Gidip yatağının üstüne oturdu.

"Dikilmeye devam mı etmek istiyorsun? Geç otur." dedi. Gidip çalışma masasının önündeki lacivert kadife sandalyeye oturdum. Telefonuyla ilgileniyordu. Ben de o yüzden telefonumu açtım ve Instagram'da gezinmeye başladım. Birazcık daha aydınlık olsaydı belki o güzel romanlardan ya da güzel dünya klasikleriyle vakit geçirebilirdim ama mum ışığı kuvvetli değildi.

Birkaç dakika geçtikten sonra Buğra telefonu kapatıp ayağa kalktı. "Lavaboya gidiyorum."

Başımla onayladım ve odadan çıkışını seyrettim. O çıktıktan sonra aklıma Sky'ın gelmesiyle haber vermemin iyi olacağını düşündüm. Uygulamaya girip Sky'la olan sohbete girdim.

toprak: Geldim ben

Aynı zamanda Buğra'ya da mesaj gelmesiyle kaşlarım şaşkınlıkla havaya kalktı.

toprak: Buğralardayım

Tekrar mesaj geldiğinde yutkundum. Yatağa doğru ilerleyip telefonun yanına oturdum.

toprak: .

Tekrar telefon gelen bildirim ile ışık saçtığında uygulamanın logosuyla ağzım hafifçe aralandı.

Odanın kapısı açıldığında telaşla yanıma doğru gelip yatağın üstünden telefonu aldı. Ekranı açtığında büyük ihtimal bildirimin uygulamadan geldiğini görmüştü ve benim de telefonuma göz atarak uygulamada olduğumu gördüğünde adem elmasından yutkunduğunu anlamıştım. Gözlerini hızlıca kaçırdı.

Sky, Buğra'ydı.

'°'

AY NOLUYO

ANLAMADIM NOLDU ŞİMDİ

Valla kitap başında böyle düşünmüyordum ama yine de içime sindi ksşvksşcks

20 okunma gelince bölüm atıyorum. Artık ne kadar iyi bir yazarım siz düşünün jspgksiglsğ oy sınırı bile yok.

Kendinize iyi bakın, öpüldünüzz.

Gökyüzü | text ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin