3.bölüm~Zehir

192 69 175
                                    

Hayat çok tuhaf. Yaşamak çok acı verici. Çünkü dakikalar önce telefonda konuştuğun kişinin dakikalar sonra telefonuna düşürdüğü çağrıyla hayata küsebiliyorsun. Ya da bir an mutluysan saniyeler sonrasında hüngür hüngür ağlayacak duruma düşebiliyorsun. İşin tuhaf yanı da seni iki farklı ruh haline sokan kişinin aynı kişi olması.

Dakikalar önce çıktık okuldan el ele. Okuldan çıkar çıkmaz bıraktı elimi. Üzüldüğüm şey bu değil zaten. Elimi bıraktıktan sonra bana "bu bir hataydı. Bir daha olmayacak" dedi. Altta kalmak istemedim. "işine gelmedi zaten bu hata?" dedim. Yeşil mi yoksa mavi mi olduğu yakından bakmadan anlaşılamayan gözleri, koyu maviye dönmüştü. Sanki kendisi bir yaratıkmış da gerçek anlaşılmasın diye kendi gözlerini perdelemek için çok gerçekçi lens takmıştı. Bunun olmayacağını biliyordum ama gözlerinin böyle renk değiştirmesi çok garipti.

"Anı kurtarmak için öyle yaptım gerizekalı ama sen de beyin olmadığı için sen ne anlayacaksın" dedi, gözleri daha da kararırken. Başka bir çözüm yolu da bulabilirdik. Beni öpmesine gerek yoktu. Onlar bizi görmeden kaça da bilirdik. Bunu dile getirdiğimde de "aklıma direk o geldi. eğer beğenmemiş olsaydın beni iterdin, her zaman ki gibi. ama bana karşılık vermenden senin de bundan hoşlandığını anlayabiliyorum" dedi. Beynimde bu cümleleri anlamlandırmaya çalışırken verdiğim mücadele, anladıktan sonra yüzümün kızarıklığını saklamaya çalıştığım mücadeleden daha kolaydı. Ben daha ne diyeceğimi düşünemeden o tekrar başladı konuşmaya.

"Ayrıca seni öpeceğime daha güzel, daha deneyimli, daha çekici ve zevkime uygun birini öpmeyi tercih ederdim" dedi. Bunu söyleyince bir düşünmüştüm gerçekten çirkin miyim diye ama asla. Bir erkeğin güzellik algısına göre kendimi değerlendirmeyecektim. O, benim bu sözleriyle kırılacağımı düşünmüştü anlaşılan çünkü umursamaz bir tavırla yürümeye devam edince belli etmemeye çalışsa da anlamıştım şaşırdığını. Yağmur hala yağıyordu. Ne şemsiyemiz vardı ne de yağmurluğumuz. Ama yine de okuldan çıktığımız zamana göre azalmıştı. Nereye gittiğimizi bilmeden Arda'yı takip ediyordum. Nereye gittiğimizi çok merak etsem de ona sormayı hiç istemiyordum. O ,benimle konuşana dek ona bir şey demeyecektim.

On dakikayı geçmişti ama hala yürüyorduk. Yağmurun dinmesini istiyordum çünkü saçlarım karman çorman olmuştu. Sular damlarken onlar da düzleşmişti. Bu saçların eve gidince çok işi vardı. Yağmur azalmıştı ama rüzgar artmıştı. Üşümeye başlamıştım. Biraz daha hızlı yürümeye başladım, ısınmak için. Arda arkada kalmıştı. Nereye gittiğimi bilmeden dümdüz ilerliyordum. Arada sırada Arda geliyor mu diye arkaya bakıyordum. O da bana bakıyordu. Gözlerini tam seçemiyordum ama gözleri eski rengine dönmüştü. Tekrar önüme döndüm. "Lila nereye gidiyorsun bu hızla? Nereye gittiğini biliyor musun ki?" diye seslendi arkamdan. Olduğum yerde durdum onu bekledim. Adım sesleri yaklaşmıştı. Yanımda varlığını hissedince tekrar yürümeye başladım. Bana adımlarını uydurmuştu. Aynı adımlarla, aynı hızla, aynı yolda yürüyorduk.

"Alınmadın değil mi? Gerçekleri söyledim" dedi, ukalaca. Aklı sıra beni sinirlendirmeye çalışıyordu. "hayır alınmadım. Hatta senin için üzüldüm" dedim. Neden üzüldüğümü söylemedim çünkü benim aklımda onca soru varken onun, bütün sorularının cevabının olması sinir bozucuydu. Sabırla bana sormasını bekledim. Neden bahsettiğimi anlamaya çalışıyordu. "Neden bahsediyorsun?" dedi. Cevap vermedim. Biraz daha sinirlerini bozmak istiyordum. Kolumdan tutarak beni durdurdu. "Soruma cevap ver" dedi. Amacıma ulaşmıştım. Ukala ses tonu sinirli bir hal almıştı. Elimde olmadan gülümsedim ukalaca. "Doktora gitmen gerektiği için" dedim. Gülümsememdeki ukalalığı sözlerime yansıtarak. Sabrı tükenmişçesine sesli nefes verdi. "Lila bana doğru dürüst cevap ver" dedi, sakinliğini korumaya çalışarak.

Kaybolan Hayatlarımız ~Ara Verildi~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin