yirmi beş/ önüm, arkam, sağım, solum: acı.

77 3 0
                                    

Tuğkan- Git.

Her şeyi itinayla devirenler sonra birer birer yerine koymaya çalışırlar. Bunu yapmak değil yapmaya çalışmak bile devrilenler için daha acı vericidir. Çünkü artık bir kere senden vazgeçilmiştir ve bilirsin, o noktada daima yerin bellidir; oraya ait değilsindir ve hep bir yıkım beklersin.

***
Yirmi Beş

Cihangir, ilk defa kapının önüne konulmuyordu.

Ama ilk defa kovulduğu yere geri dönmek istiyordu.

İçindeki kavurucu pişmanlık orada misafir değildi ama tekrardan gün yüzüne çıkmasıyla baş başa kalmıştı çocuk.

"Burada kalmanı istemiyorum," dedi Ezgi. "Bu yaptığını ne affederim ne de unuturum. Bir yere kadar anlıyordum yaşadıklarını ama bu çok fazla Cihangir, seni gerçekten tanımadığımızı ispatladın bana. Cansu'nun da seni tekrar görmek istemediğine eminim. Hoşça kal." dediğinde kapının eşiğinden buruk gözlerle ona bakıyordu Cihangir. Cansu'yu ablası zar zor sakinleştirmiş ve içeriden çıkmamasını tembihlemişti, bu işi kavgasız gürültüsüz halletmek istiyordu. Cihangir, kızın hayal kırıklığını tahmin ediyordu az çok bu yüzden boğazını temizleyip konuştu.

"Ne desen haklısın. Daha fazla kalmaya yüzüm yok zaten. Ne diyebilirim ki, evini açtığın için teşekkür ederim, içimdeki canavar yüzünden ise özür dilerim." Arkasını dönüp gitmeden önce yeniden döndü kıza, "Bu arada Cansu yüzümü görmek istemiyordur, ona da özrümü iletir misin, yaptığım affedilir bir şey değildi yine de bunu söylemeyi borç biliyorum." Genç kız kapının hemen ardında usulca kafasını salladı ve kapattı kapıyı.

Çocuk hem somut hem de soyut bir şekilde bir şeylerin arkasında kalmıştı artık. Son zamanlarda bu sık sık oluyordu; her şeyi üst üste özenle kuruyordu, sonra küçük bir rüzgar onları savuruyordu, yıkıyordu. Eli avucu bomboş kalıyordu, hevesleriyle öylece ortada duruyor, ne çekip gidiyor ne de baştan başlamak istiyordu. Buradaki rüzgar kendisi olmuştu bu defa. Özenle dizip özenle de savurmuştu aslında. Buna kendince bir kılıf bulamazdı, düşünce yumağından sıyrılıp mantıklı karar verememesi artık ona yabancı gelmiyordu.

Her şeyi itinayla devirenler sonra birer birer yerine koymaya çalışırlar. Bunu yapmak değil yapmaya çalışmak bile devrilenler için daha acı vericidir. Çünkü artık bir kere senden vazgeçilmiştir ve bilirsin, o noktada daima yerin bellidir; oraya ait değilsindir ve hep bir yıkım beklersin.

Dışarı çıktığında, göğsü o kadar sıkışıyordu ki, bu boş sokağı doldurarak haykırmak istiyordu adeta. İçinde yaşayan bu kuşkuyu, bu her şeyi söndüren, deviren, bozan, mahveden adamı içinden parçalayarak atması mümkünmüş gibi geliyordu gözüne. Ama mümkün değildi. O adam da kendisiydi. İstemese bile kendi içinde onu ortaya çıkaran da oydu.

Ezgi'ye karşı olan içindeki eziciliği öyle somut bir hal almıştı ki tadını hissedecekti sanki bu hissin. Sanki Ezgi istese bu hissi alıp avuçlarına koyabilirdi. Karşısına bir insan olup çıkabilirdi bu his, öyle gerçek öyle hissedilirdi.

Bir yandan Cansu vardı, kendisini daha tanımadan evini açan, kendinden önce onu düşünen sırf kendisine benzettiği ve ne yaşadığını tahmin edebildiği için elinden geleni yapmak isteyen o kız. Cansu hevesleriyle kalakalmıştı ortada. Cansu, hayal kırıklığıyla, pişmanlığıyla, acısıyla oturma odasında öylece kalakalmıştı. Aylarca, haftalarca ayağa kalkması için didinip durduğu, hayallerini unuttuğu, ablasının hayali için uğraştığı, sırf yeniden dimdik durabilsin, adımını artık mutlulukla atabilsin diye uğraştığı ablasını sarsarak yere düşürmüştü Cihangir. Kendince bir şeylere inanarak aslında kızları da inançlarından vurmuştu.

PAYİZ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin