"İnanç kendine verebileceğin sağlam bir geleceğin yoluna uzanır. Güven de o yolun taşlarını döşer."
✨
Bölüm Şarkısı: Furkan Olgaç ~ Benim İklimim İncitmez Seni.
⚫
Bazen bilirsin ki önünde aydınlıklar da olsa bir zamanların karanlığını bile özlersin. Bir yerlerde tökezlerken, yanında, arkanda birinin olduğunu hep bilirsin çünkü. Yere çakılmadan ellerinden tutan, koluna giren o gölgeyi karanlıkta bile görürsün. Çünkü onun ışığı senin yüreğine doğru gelirken gölgesi de kalbine düşer. Görmesen de bilirsin, dokunmasan da hissedersin.
Sonra bir gün gelir, her yanın aydınlıktır. Karanlıklar geride kalmıştır. Ama ne elinden tutan vardır, ne koluna giren, ne gideceğin yerde bekleyen, ne yolcu eden. Sen hep ihtiyacın olan aydınlıkla baş başa kalırsın, tüm aydınlıklar senin olur ama yüreğindeki ışığın bir etkisi kalmaz, kalbindeki gölge çoktan göçüp gitmiştir. Sen, seni göğe çıkaracak sandığın aydınlıklarla yere çakılırsın. Yalnızlığın olur elinden tutan, koluna giren kendine bile yabancılığın olur. Avutur seni istediğin kadar, sırtını sıvazlar ama bir zamanlar kalbine bir ayna gibi yansıyan, seni sana gösteren o gölgenin çeyreği bile olamaz. Hatıraların yolcu eder, sonra kabullenmişlikler karşılar seni hep aynı durakta; geçmişte.
Cihangir hastanedeki ikinci günündeydi. Artık iyileşmiş olmanın yükünü taşıyor, sarıp sarmalandığı düşünceler tarafından ele geçiriliyordu. Annesi ve babası dünden sonra bir kerenin haricinde yanına uğramamışlardı. Cihangir böyle istiyordu, annesi de üzerine gitmek istemiyordu. Toparladığında, kendini daha iyi hissettiğinde daha sağlıklı kararlar vereceğine inanıyordu. Ama oğlunun aklına koyduğu kararlardan asla dönmeyeceğini kestiremiyordu. Ya da bunu düşünmek istemiyor da denilebilirdi.
Öğle yemeğindeki mercimek çorbasından birkaç kaşık aldıktan sonra tepsiyi yanındaki komodinin üzerine koydu ve yatağın kenarındaki ayarlardan yatağı biraz indirmek istedi. Uyumak istiyordu, düşüncelerden ancak böyle kurtulabileceğine inanıyordu çünkü. Kabuslardan da korkuyordu ama belki Asya'ya dair bir şeyler hatırlarım umuduyla gözlerini kapattı.
Aradan yalnızca birkaç dakika geçtikten sonra odanın kapısı tıklatıldı. Cihangir gözlerini aralayıp, omzunun üstünden hâlâ açılmayan kapıya düz düz baktı. Annesi veya babası olsaydı direkt içeri girerlerdi ama kapının önündeki her kimse belli ki Cihangir'den bir hareket bekliyordu. Cihangir yatakta kapıya doğru döndü ve, "Gel," diye seslendi. Birkaç saniye süren sessizlikten sonra kapı aralandı ve ilk olarak görünce hemen tanıyamasa da bu sima yabancı gelmemişti, tekerlekler içeri doğru girerken kızın kucağında bir de çiçek buketi görülmüştü. Hemen arkasından da Cansu görünürken birkaç adımla tamamen içeri girdiler. Cansu Cihangir'e tebessüm ederken kapıyı kapattı. Cihangir onları şimdi daha iyi hatırlamıştı. Cansu'nun tebessümüne karşılık veremese de yatakta doğruldu ve hem ablasına hem de Cansu'ya baktı.
"Merhaba," dedi çok beklemeden Cansu. "Biz aslında seni rahatsız etmek istemiyorduk ama durumunu merak ettik, hem de bir geçmiş olsun diyelim dedik."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PAYİZ
Novela JuvenilHer şeyi üstlenmekten, her şeyle yüzleşmekten kaçan bir adamın dağ gibi bir acı omuzlarına çökünce başlıyor hikaye. Cihangir, genç yaşında ellerine bulaşmış iki kanın günahıyla yeryüzüne sığmaya çalışıyor. Birine geç kaldığı için artık hiçbir telaşı...