Bölüm Şarkısı: Durma Yağmur Durma- Gripin.
"Canım cayır cayır yanıyor, söndür yalvarırım..."
***
Selam güzellerim, buraya bir tarih bırakın lütfen.
Bölüm için tahminleri de buraya alabilirim.
Keyifli okumalar...🌹
🕯️Bir ses kaydı.
Aylar sonra yanı başında.
En az on üç kere başa alınıp dinledin.
Halbuki dedikleri değişmiyor.
Ama sen her defasında daha çok eziliyorsun,
Her defasında farklı şeyler duyuyorsun, neden?
🔸
Bu geçen kaçıncı otuz iki saniye saymayı unuttu Cihangir. Hatta gerçeklikle olan tüm algılarını yitirdi. Baş kaldırdıkça daha büyük yenilgiler geliyordu boşluğuna. Bu tanıdık sancıyı boğazına ilikleyen bir ses artık kendisinden arayıp bulunamayacak bir uzaklıktaydı. Buna kavuşmak ödül müydü, ceza mı? Asya ona bir adım uzaklıktaydı bir zamanlar ve yalnızca bir tutam sevgi bekliyordu. Şimdi çok uzakta ve bir şeyler bekleyemeyecek kadar sessiz.
Telefonun tuşuna bastığında gelen mesajı gördü yeniden. Anonim, bir yüreği dağlamanın en keskin yolunu bulmuştu.
"Özür dilerim..." diye fısıldadı Cihangir. En azından özür dileme şansı verdiği için anonime teşekkür etmek istedi. Kaydı defalarca dinledi, her cümlenin sonunda özür diledi. O cümleler artık susmuştu ama çocuğun kafasının içinde sonsuz bir döngü haline girmişti.
Telefona gelen mesaj karanlık odaya buruk bir aydınlık getirdi.
054**: Bütün iyilikleri kendine yaptın. Kötülükleri ise etrafına yaydın.
054**: Şimdi de ilk defa bütün günahlarından arınmak için bir küçük özür dileyeceksin. Alt tarafı iki kelime. Cihangir, özrünü bile sadece sen duyuyorsun.
054**: Hani dedin ya senin intikamından titremiyor dizlerim.
054**: Evet.
054**: Sana olan nefretim öyle büyük ki, buna intikam diyemezsin.
054**: İntikam, savaş açar ve ortalık darmaduman olur.
054**: Sessizliği görmüyor musun? Bu intikam değil; olsaydı sağır olurdun.
Cihangir kafasını kaldırmadan iki mesaj daha düştü ekrana.
054**: Fısıltımdan titriyor dizlerin.
054**: Seslendiğimde emekleyemeyeceksin bile.
***
Cihangir odadan çıktı. Ruhunda derman yoktu ama son gücüyle koşarak uzaklaştı evden. Hiç kimseyi görmedi, duymadı. Sadece gitti, sadece koştu. Düşünceler beynini parçalara ayırıyordu, aynı anda bir sürü sorular soruyor, öfke kusuyor, kin güdüyor, kahroluyor ve sessizliğe gömülüyordu. Bütün bunlar olurken yüzünde tek bir çizgi kımıldamıyordu.
Korkmuyordu, kaçmıyordu ama katlanamıyordu bütün bu olanlara. Kabus olamayacak kadar korkunç hayal olamayacak kadar gerçekti. Böylesine bir karmaşa yarattığı için bir enkaz getirdiği için gövdesinde bir nefret büyüyordu çığ gibi. Ama o nefretin devrilecek bir yeri yoktu. O kadar büyüktü ki içine sığmıyor acıyla karışıp tüm uzuvlarına yayılıyordu.
Kendi içine zerk ettiği kin bütün ömrüne sirayet edecek kadar sağlamdı.
Yeterince yalnızdı. Böylesine bir hengameye kimse ortak olmak istemezdi zaten. Ama bunca yalnızlık beyninin içinde nasıl bu kadar gürültü çıkarıyordu kestirmek güçtü. Kulağının duymadığı ama yankısı kafasının içinde dolaştığı bunca haykırış nereden geliyordu?
Denizin dibine yaklaştı, birkaç adım yüksekteydi sadece. Susturmak istedi kafasını. Acısını dindirmek istedi. Nefes almak istedi biraz.
Ama bunca zamanki kadar yalnızlık ona hiç ağır gelmemişti. Eski Cihangir olsa bunca tehditten sonra kaçacak delik arardı. Kaybedecek tonlarca şeyi vardı çünkü. Ama ya şimdi? Hâlâ eskiden olduğu şeylere sahip, ama eskiden var olan birisi yok. Ve o öyle birisi ki, yokken Cihangirin daha cesur daha kendinde olduğunu görse zaten kırgın olan kalbi daha da çok kırılırdı.
Yaşarken tek istediği şey çocuğun düzelmesi ve kendine gelmesiydi. Bunun öldükten sonra olması buruk bir tebessümü getiriyor peşinden.
Arkasından koştuğunuz zaferin artık durduktan sonra size gelmesi onca yolun yorgunluğunu hatırlatır sadece. Aslında onun bir zafer olmadığını hatırlatır.
Çocuğun beyninin içindeki gürültüden başı döndü. Oradaki duvarlara öyle sert çarpıyordu ki uğultular, gözlerini kapatıp öylece kaldı bir süre ama baş dönmesi geçmedi.
Derken, birden serinlik kapladı tüm vücudunu. Birden gelen elektrik akımı gibi kısa bir şok geçirdi ama sonra hemen ayak uydurdu. Boşlukta süzülme hissini sevdi. Beyninin uğultusu kesildi. Her şey sessizleşti. Aradığı sakinliği bulabildiğine sevindi. Onu nereye götüreceği pek umurunda değildi. Nefesi kesilirken rahatsızlık duymadı. Ciğerlerinde ince bir sızı baş gösterdi ama bu acıya katlanabilirdi. kesilen iki nefesten sonra ciğerine dolan hava ona haksızlık gibi geliyordu zaten. Şimdi, sadece kısa bir an o da bunu sonuna kadar yaşayabilirdi.
Ağır ağır süzüldüğü ölümün kıyısıysa buna sevinirdi.
Onca acının içinde değil bir su birikintisinde giden nefese boğulmak deniyorsa bunu seçebilirdi.
Hak ettiği gibi ölümü yalnız karşılayabilirdi.
Anonim bir nebze olsa rahatlar belki diye geçirdi içinden bilinci tamamen kapanmaden önce.
Böylelikle bir özrü dilemiş sayılırım ve bunu da yalnızca ben duymuş olmam.
Bu yalnızlık esip gitmiyor değil mi? Tıpkı geçmişin gibi. Bir rüzgar eser sen yeniden doğdum sanarsın. Bu rüzgarlar artık senin mevsiminin değil çocuk. Bir şehrin caddelerinde yağmurlar var ama senin fırtınan henüz rahimde, suni bir sancıyla da doğmayacaksın en az terk ettiklerin kadar gerçek olacak; ölmeyi bile unutacaksın.
**
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PAYİZ
Novela JuvenilHer şeyi üstlenmekten, her şeyle yüzleşmekten kaçan bir adamın dağ gibi bir acı omuzlarına çökünce başlıyor hikaye. Cihangir, genç yaşında ellerine bulaşmış iki kanın günahıyla yeryüzüne sığmaya çalışıyor. Birine geç kaldığı için artık hiçbir telaşı...