yirmi üç/ güllerini soldurdun.

70 4 0
                                    

Bölüm şarkısı: Talha Yıldırım- Hoşça kalamam.

"Canını daha çok yakarak unutamazsın yandığını. bir yarayı ısırarak koparamazsın, daha da büyütürsün. Hayatta iyileşmeyen şeyler vardır Cihangir, bunu kendine yapma."

*** 

Üzerime yıkılan bu pişmanlık yığınında neden senin elinin izi var?

Her şeyin sebebini arayan bu soruya verilecek bir cevap yoktu, Tüzün de öyle yapmıştı. Cihangir'in her şeyden daha çok bilmek istediği bu bilinmezliğe bir kapı açmamıştı. Daha doğrusu açmak istememişti, onu orada öylece bırakmak, bir çıkmazdan esirgemek istememişti. Evet, ölümden almıştı onu ama belki de kolaylığa vurulmuş bir baltaydı bu, kolay yenilgi olurdu ona göre. Yüzleşmesini istemesi bu yola girmesindeki en büyük etkendi çünkü.

Bahsedilen bir pişmanlık yığınıydı, buraya geldiği günden beri de kımıldayamıyordu o yığının altından. Kabullenmesi, karşı çıkması bir ifade etmiyordu bunu kendisi de çok iyi biliyordu. Burada ona düşen rol ezilecek olmasıydı.

Cihangir'i bu rolde yoran da bilinmezlik ve zamansızlıktı. Acısını geçeli çok olmuştu ama bağırarak sorduğu sorulara bir cevap alamıyor, sadece bekliyordu. Birinin bu ağırlıkları gelip almasını değil, nefesinin tükenmesini bekliyordu. Çünkü sanılanın aksine onun ne bir şeylerle yüzleşecek cesareti ne de birinden medet umacak yüzü vardı. Ama ne olursa olsun bu onu büyüten bir enkazdı. Kendinde gördüğü, kendi yüreğinde gördüğü her hasar aslında daha önce birilerine bıraktığı emanetlerdi. Suçluydu, pişmandı, büyümüştü ama belki de bilmediği çok şey vardı.

Hastaneden çıktıktan çok değil birkaç gün sonra Asya'nın intihar ettiği eve gelmişti, bu ev kendisine babasının kiraladığı bir evdi. Ama o zamanlar Asya'nın kalacak bir yeri olmadığı için Cihangir evi kullanmasına izin vermişti. Yanına ara sıra uğrasa da yine bu eve gelmeyeli uzun zaman olmuştu. O fotoğrafta burada intihar ettiğini görmüştü Cihangir. Anahtarının bir yedeği kendisinde de olduğu için, onca şeyden sonra şimdi gelmek istedi.

Belki banyoya girecek cesareti yoktu ama en azından bir müddet burada kalmak istedi.

O günden sonra buraya kimse uğramadığı için her şey yerli yerinde, Asya'nın bıraktığı gibiydi.

Asya'nın odasına girdi. Hala kokusunu burada duyabiliyor olmasına hazırlıksız yakalanmıştı. Burnu sızlarken, gözleri onun eşyalarına değmekten çekindi o dakikalarda.

Yatağı dağınıktı, halının kenarında buruşturulup fırlatılmış birkaç mendil vardı. Perdeler yerinden sökülmüştü, bunlara bakınca bir sinir krizinin izlerini görüyordu Cihangir.

Giysi dolabının kapağında Cihangir'in yanında giydiği soluk mavi hırkası asılıydı ve dirsek kısmında Asya'nın kumral saç teli sallanıyordu. Gözleri perdeden oraya indiğinde bir süre hareketsizce bu manzaraya bakakaldı. Ona uzanacak cesareti bulamadı kendinde. İncecik bir saç teli, boğazına urgan olmuştu çocuğun.

Duvar kenarında çalışma masası vardı. Üzerinde birçok roman, karaladığı defterler, ders kitapları duruyordu. Sağ tarafın rafında makyaj malzemeleri gözüne çarptı, far paletlerinde kahverengi tonlarını çok sevdiği için çoğu aynı sayılırdı. Sadece bir tanesi oldukça renkli duruyordu. Cihangir bu renkli far paletini bir keresinde ona bilerek hediye etmişti.

PAYİZ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin