9-YOLCULUK

18 5 0
                                    

Helena diğerlerini arabaya doldurup, kendi evine götürmüştü. Herkes berbat haldeydi. İlayda banyoya giderek duş aldı ve buğulu aynaya baktı. Keşke Bilgin burada olsaydı diye geçirdi içinden. O her zaman ne yapacağını bilirdi. Hem de her zaman. Bir anda sanki aklında bir şimşek çaktı ve hemen diğerlerinin yanına giderek kutuyu açtı. Bir nedeni olmalıydı. "Bu iki eşya arasında bir bağ olmalı." dedi. Herkes şaşkınlıkla İlayda'ya bakarken Savaş sırıtarak "İlayda." dedi. İlayda ise "Aralarında bir bağ olmalı. Bilgin bize boş şeyler göndermez. Bunlar bir şey için gerekli olmalı. Belki yazamayacağı kadar gizli bir şeydir. Çözmemiz gerekiyordur." dedi heyecanlı bir şekilde. Savaş, "Belki... Ama şu an bunu konuşmak için uygun değil." deyip eliyle İlayda'nın üzerini gösterdi. İlayda kendine bakınca üzerindeki çiçekli bornozu ve ıslattığı zemini fark etti. Kızıl saçlarındaki sular yerde küçük bir gölet oluşturmuştu. İlayda dudağını ısırarak utanç içinde yukarı çıkarken Helena, "Dikkat et, kayma." diye seslendi arkasından. Gizem, "Hep çok heyecanlı." diyerek kahkaha attı. Bu durumda bile gülecek bir seyler bulmak can sıkıcıydı.

İlayda koşarak aşağı indi ve "Bunu nasıl düşünemedim." diye bağırdı. Savaş'ı kollarından tutup sarsarak, "O yaşıyor, ölmüş olamaz." dedi. Savaş önce kaşlarını çattı sonra, "Tabii ya ona bir şey olsaydı sana da olurdu." dedi. İlayda, "Hala hayattalar, başka bir yerde ama hayattalar." dedi sevinçle. Savaş ve İlayda birbirine sıkıca sarılırken diğerleri de sevinçle birbirlerine sarılmıştılar.

Barış, masada tavuğunu yerken, "O zaman önce yüzük ve kolyenin gizemini çözmeliyiz." dedi. İlayda ağzına bir domates atarak, "Keşke bize yardım edecek biri olsaydı." diye geçirdi icinden. Savaş, "Açelya'nın okuldan arkadaşı vardı. Arkeoloji son sınıfta belki işimize yarayabilir." dedi. Gizem gülümseyerek, "O zaman plan belli. O çocuğu buluyoruz ve gizemi çözüp bizimkileri kurtarıyoruz. Sonra da zamanı yolunu sokmanın bir yolunu buluruz." dedi.

Savaş ve İlayda, Açelya'nın arkadaşı Bora'yı bulup yüzük ve kolyeyi göstermişti. Bora, sadece bir öğrenci olduğunu ve bunu anlayamayacağını söyleyerek, hocasına yönlendirmişti. Hocası ise Profesör Kana adında birine yönlendirmek zorunda kalmıştı. Profesör Kana ise dünyanı öbür ucundaydı ve ona ulaşmak oldukça zordu ama başka seçenek yoktu.

Gizem ve Barış ise Profesör Kana'ya ulaşmak için bir yol arıyordu. Durum pek parlak görünmese de bir yolunu bulmalıydılar. Helena gökyüzüne bakarak, "Durum kötüye gidiyor bizim ise tek umudumuz nerede olduğunu bile bilmediğimiz bir adam." dedi. Gizem Helena'nın omzuna dokunarak, "Umudunu yitirme." dedi. Helena, Gizem'in elini tuttu ve "Haklısın inançlı olmalıyız." diyerek diğerlerinin yanına döndü.

Mısır'a uçak bileti alıp yol alırken, İlayda'nın aklı başına gelemiyordu. Savaş'a, "Acaba kolyeyi tekrar çevirmeyi mi denesek?" deyince Savaş İlayda'ya korkunç bir bakış atıp, "Atomlarına mı ayrılmak istiyorsun?" dedi. İlayda yutkundu ve "Bir düşün diğerleri hala hayattaysa belki bizi de onların olduğu yere götürürler." dedi. Meraklı gözlerle Savaş'a bakıyordu. Savaş ise "Pek garantisi yok." dedi. Barış arka koltuktan uzanarak, "Pek garantili işler yaptığımızı söyleyemem." deyince Gizem onay verdi.

Uçaktan indiklerinde dünyanın karanlık tarafına geçmiştiler. Ellerine fener alarak, Profesör Kana'nın, Bora'nın hocasına bıraktığı koordinatlardaki noktaya doğru ilerlediler. Issız ve alabildiğine düz yolda ilerlerken karanlık onları çarşaf gibi sarıp sarmalıyordu.

"Bir uyuma zamanı vardır, bir de uyanma zamanı." Ses bomboş arazide yankılanıyordu. "Önce göğe sonra yere bakmalı." Sesin kaynağı hala belli değildi. İlayda gökyüzündeki dolunaya bakınca Savaş dolunayın ışığının düştüğü noktaya baktı. "Önce bir adım, sonra bir adım daha atmalı." Barış sesin yerden geldiğini düşünerek eğildi ve yeri dinlemeye başladı. Savaş ışığın olduğu noktaya geldiğinde ses, "Tekrar et. Yarım tüm olmalı, tüm burada dağılmalı." dedi. Savaş anlamsızca etrafına bakınırken Helena, "Sözlerini tekrar etmelisin sanırım." dedi. Savaş nefes alarak, "Ah, evet... Bir uyuma zamanı vardır, bir de uyanma zamanı. Önce göğe sonra yere bakmalı. Önce bir adım sonra bir adım daha atmalı. Yarım tüm olmalı tüm burada doğmalı." dedi ve bulunduğu yerden geri cekildi. Ayın ışığının vurduğu alan hareket etti ve yukarıya doğru yukarıya doğru yuvarlak kapılı bir alan oluşuverdi. Savaş yavaşça kapıyı açtı ve uzaktan içine doğru baktı. Gizem, "Galiba bir geçit." dedi ve içine girdi. Diğerleri de girince kapı kendiliğinden kapandı ve alanın içi aydınlandı. Asansör gibiydi kapının üzerinde sayılar vardı ve hızla gerilemeye başlayınca düşmeye başladılar. Çığlık çığlığa düşerken, kahverengi asansörün ışıkları da yanıp yanıp sönüyordu.

DÖNGÜ 3 / ZAMANIN MUHAFIZLARI (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin