25-CEHENNEMDEN ÇIKIŞ

10 4 0
                                    


Zindandan gelen çığlıklar, acı dolu haykırışlar, kule duvarlarına çarpıp yankılanırken, Amara, İlayda ve Barış'ın kulağına kadar ulaştı. Artık hepsi doğru yerde olduklarının farkındaydı.

Amara merdivenlerden inerken duyduğu sesler ile geri çekildi ama İlayda tam arkasında durarak ona cesaret vererek, "Çok az kaldı Amara bunu başarabiliriz." diyerek İlayda Amara'yı yönlendirdi ve inmeye devam ettiler.

Çığlık sesleri artıyor, çekilen acının artçıları derinden hissediliyordu. Zemine ulaştıklarında karşılarında duran devasa yaratığa baktılar. Amara, "İçindeki kötülüğü dışa vurarak beslemiş, kinini büyütmüş, öfkesini doyurmuş, kibrini her daim diri tutmuş o yaratıkla tanışın." dedi. Barış ağzı açık bir şekilde kendisinden belki bin kat büyük o yaratığa bakıyordu. İblis ile karşı karşıyaydı.

İlayda inanmayan gözlerle devasa boyuttaki tuhaf yaratığa baktı ve "Kuleden daha büyük görünüyor, bu nasıl mümkün olabilir?" dedi. Amara, "İçi dışından büyük." deyince Barış hala ağzı açık bir şekilde, "Ahh, evett bu her şeyi açıklıyor." dedi.

O sırada yer oynadı, kule sarsıldı ve her yanı şiddetli bir sel aldı. Bu ateş seliydi ve herkesin bedenini anında esir almıştı. Sel yükseldi, bedenler yanıp dökülürken yeniden diriliverdi. Her ölüm ve her uyanış acıyla başlayıp acıyla bitiyordu. Bu dayanılmazdı, tarif edilemez bir acıydı. Acı kelimesi bile çok hafif kalırdı. Kesinlikle dehşetin ötesinde bir deneyimdi.

"Yakıyor!" diye düşündü İlayda.
Önce bedenini, sonra ruhunu büyük bir öfke ile yakıp kavuruyordu. Bu öyle bir ateşti ki ne başı vardı ne de sonu. Ölmek bile çözüm değildi. Bilinci hep açıktı, hisleri ise alabildiğine berrak. Bir saniye bile bulanıklaşmadan acıyı iliklerinin ötesinde hissediyordu. Uyuşamıyor, hissizleşemiyordu. Tüm bu ateşi yutuyor, benimsiyor ve özümsüyordu. Özümsediği haliyle kabul etmek zorunda kalıyordu. Direnmek diye bir seçenek yoktu. Sadece acı dolu bir kabullenme vardı.

Çığlıklarının arasında gözlerinin kapalı olduğunu fark etmesi uzun sürmedi. Diğer çığlıkları algılamak İlayda'yı biraz da olsa kendine getirmişti. Neredeyse neden burada olduğunu unutacaktı. Yoksa unutmuş muydu? Ateş denizinde yanan insanları görebiliyordu ama kimin kim olduğunu seçemiyordu. O sırada İlayda sürekli orada olan ve hep duymazlıktan geldiği fısıltılara kulak verdi:

"Sen Zamanın Muhafızısın gücün sınırsız... Sen su perisisin yeteneklerin uçsuz bucaksız... Sen yıldırımın kılıcı, kara deliğin kızısın... Kullan bunu, kullan bunları... Yeteneklerini kullan... Kim olduğunu hatırla ve uyan..."

Sesler haklıydı ama nasıl yapacağını bilmiyordu. Hissettiği tek şey yoğun ve derin bir ızdıraptı. Düşünmek için odaklanmayı denedi.

Burada her şey çok hızlı değişiyor, mekanlar aniden kayboluyor, yerine yenileri geliyordu. Her şey bir illüzyon gibiydi. Sanki rüya parçalarına benziyordu. Sürekli bir yerden bir yere atlayıp durduğu o rüyaların içindeydi sanki. Nasıl uyanılıyordu ki? Nasıl bitiyordu o sonsuz labirent?

Tabii ya rüya olduğunu fark edince saniyeler içinde uyanıyordu. Bu mümkün müydü? Tüm bunlar bir illüzyon olabilir miydi? Ya gerçekten hiçbiri gerçek değilse ve aslında başladığımız yerdeysek, diye düşündü. Tüm o acılar kafalarında yaşanıp gidiyorsa... Derecelerini biz belirliyoruz demektir, diye geçirince kafasından bir anda her şey oturmuştu ve "O halde bu gerçek değil." diye bağırdı. Olmadığını biliyordu İlayda çünkü düşündükçe acının azaldığını hissediyordu.

Herkes cehennemini yanında taşır. O her zaman içimizde bizi yiyip bitirmek için bekler. Biz ise çoğu zaman buna izin verirken bazen görmezden gelebiliyorduk. Umutlarla, hayallerle, hislerle... Bazen de bizi tamamen ele geçirip yiyip bitirebiliyordu yeni bir umut kırıntısı yakalayana kadar. Umutlarımız olmasaydı, cehennemlerimizde çektiğimiz, kendimize çektirdiğimiz ızdıraplarla kafayı yiyebilirdik.

Şimdi umut etme zamanıydı. Buradan çıkabilirim diye düşündü İlayda. Zihnim beni değil ben zihnimi yönetmeliyim, düşüncelerimin kölesi olmamalıyım diye kendine gaz verirken, "Kendinize gelin, bunlar gerçek değil." diye bağırdı yüksek sesle. Tanıdığı herkesin zihnine aynı mesajı gönderiyordu: "Bu gerçek değil, bu gerçek değil. BU GERÇEK DEĞİL!"

Söyledikçe inanıyor, inandıkça acıyı üzerinden atıyordu. İnancı insanı var olduğu kişi yapar. İlayda inancına tutundu ve onu karanlığından çıkarmasına izin verdi.

Bir anda ateşten deniz kayboldu. Kule yok oldu. Sanki geldiği yollardan geri dönüyor gibi hissediyordu. Sürükleniyordu ve buna engel olamıyordu. Durduğu anda kendini zifiri karanlığın ortasında buldu İlayda. Burası başlangıç noktası, peki şimdi ne olacak, diye geçirdi içinden.




DÖNGÜ 3 / ZAMANIN MUHAFIZLARI (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin