14-ÜÇ DANGALAK

12 4 0
                                    

Kaybedecek tek bir anım bile yoktu ona bakarak, "Alacağımı alıp gitmeliyim." dedim. Manolya sırıtarak, "Benden istediğini alabilirsin." dedi. Bu kadın hiç akıllanmıyordu. "Bir gün elimde kalacaksın." deyince kıkırdayarak, "Bunu çok isterim." dedi ve ben daha fazla katlanamayarak başını iki elimin arasına aldım ve "Ortaya çık." diyerek Manolya'nın gücünü çekmeye başladım. Manolya acı içinde inlerken Şubat içeriye girdi ve yeşil gözlerini irice açarak, "Savaş senin burada ne işin var?" dedi.

Açıklayacak zaman yoktu. Manolya acı içinde haykırarak, "Hepsi bende değil ruhumu çalıyorsun." deyince durdum. "Bu da ne demek?" diye sordum. Manolya gözlerini kapatıp birkaç derin nefes aldı ve kendini kahverengi koltuğa bırakarak, "Zamanında açtığınız diğer boyutta. Ada mıdır nedir? Orada işte. Birleşme olmadan almaya çalışırsan beni öldürürsün. Aklını mı kaçırdın sen? Hem nereden buldun bu kadar gücü?" dedi. Bir bu eksikti işte. Ada'ya gitmem gerekiyordu ve bu çatlak kadına yanımda ihtiyacım vardı. "Orası seni ilgilendirmez. Benimle geliyorsun." diyerek kolunu tuttuğum sırada Manolya, "Onu bırakamam." diyerek Şubat'ı gösterdi. "Hay lanet olası tamam o da gelsin." dedim ve ikisini de fırtınama alarak karanlık boyuta girdim ve adanın sınırlarına ulaştım.

Her yanı yanmış, külleri atrafa saçılmıştı. Ne bir ot, ne bir ağaç vardı. Adadaki tüm canlılar kül olup yanmış gibiydi. Şubat yere eğilip eline bir parça kül aldı ve "Burada ne olmuş böyle?" dedi. Manolya yüzünü buruşturarak, "Yanmış işte kör müsün çocuk?" deyince Şubat ayağı kalkıp, "Vücudun genç olabilir ama ruhun hala yaşlı seni aptal cadı." dedi öfkeyle. Yeterince derdim yokmuş gibi bir de bunlar çıkmıştı başıma. "Kapayın çenenizi ." diye bağırdım ve yürümeye başladım.

Boş arazide yürürken ne bir titreşim, ne de bir enerji alamıyordum. "Bu çok tuhaf." dedim yürürken. Şubat, "Tuhaf olan nedir?" diye sorunca yan bir bakış atarak, "Hiçbir enerji belirtisi yok eğer bana bir oyun oynuyorsan Manolya seni bu küllerin arasına gömerim." dedim. Manolya yutkunarak, "Yemin ederim doğruyu söylüyorum. Sana ne zaman yalan söyledim?" dedi. Haklıydı söylememişti. Sadık bir düşmanım vardı ne harika!

Derin bir sessizlik sarmıştı her yanı bu tek bir anlama geliyordu. Her an bir şey olabilirdi. Hafifçe öne doğru eğilerek bir yerden bir şey çıkmasını bekledim. Acele etmeliydim yoksa zaman çizgisine tekrar dağılabilirdim.

Karşıdan çığlıklar atarak Murat gelirken dağılmaya başlamıştım bile. Murat, "Beni kurtarmak için mi geldiniz?" diye sorunca heyecanla, ben de heyecanlı gibi yaparak, "Evet seni kurtarmak için geldik. Şimdi buraya gel." diyerek elimi uzattım ve o tutar tutmaz hepsini fırtınamın içine alarak zamanda dağılmaya ve çekilmeye başladım.

"Harika sevmediğim üç insanla birlikte dağılıyorum ve atomlarımız birbirine karışıyor. Daha iğrenç ne olabilir acaba?" diye söylendim. Düşüncelerim akıp giderken durduğumuzu hiasettim. Şimdi nerede olabilirim? Murat, "Beni neden sevmiyorsun sana ne yaptım?" diye sorunca ona öfkeyle bakarak, "Sen İlayda'yı hayak kırıklığına uğrattın. Yüz üstü bıraktın. Sevdiğim kadınla geçmişteki bağın bile yeterli seni sevmemem için." dedim. Bir de soruyor muydu? Bu ne pervasızlıktı böyle. Şu an onu sağ tutmamın tek nedeni içinde yansımanı parçası ve adanın gücü olmasıydı. Bunları içine çekmeyi nasıl başarmıştı acaba? Şubat şaşkınlıkla, "Ben ne yaptım?" deyince burnumdan soluyarak, "Sen de Açelya'yı yüz üstü bıraktın." dedim. Şubat ağzını açmaya yeltenince, "Gerçek aşkı hiçbir şey bozamaz ve güçlü bir bağı kimse koparamaz. Aşk korkaklara göre değil. Bahanesi yok. Şimdi kes sesini!" dedim ve bir hışımla arkamı dönüp yürümeye devam ettim.

Manolya'nın hamlesini arkamda hissedince, "Sakın ağzını açmaya cüret etme." diye çıkıştım. Ağzını kapatıp yürümeye devam ettiğini anlamak için ona bakmama bile gerek yoktu.

Dünya'da olduğum kesindi etraf boş ve ıssızdı. Yollar bomboştu ve havada tuhaf bir küf kokusu vardı. Gözlerimi kapatıp, enerji kaynağı aradım ama bulamadım. Dünyada yıkık dökük binalar kalmıştı sadece. Tek bir yaşam formu bile kalmamıştı. Tüm canlılar tahliye edilmiş olmalıydı. Sona yaklaştığımı hissedebiliyordum.

Tekrar çekildiğimi hissedince üç dangalağı da yanıma alarak tekrar fırtınam ile sürüklenmeye başladım. Ait olduğum yere doğru ilerlediğimi hissediyordum. Sürüklenerek evime doğru gidiyordum. Tüm sorularımın cevabını bulacağım yere doğru ilerlerken aklımda tek bir soru vardı. Şimdi kimin zaman çizgisine girmek üzereyim?

DÖNGÜ 3 / ZAMANIN MUHAFIZLARI (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin