"Rabbim affet ama bu ne Allah'ın cezası bir şey böyle be..."
Diyor Musti önünde duran tabaktaki tanımlanamaz cisme iğrenerek bakarken."Ama öyle deme Mustafa, besin değeri dengesi çok iyi ayarlanmış bir yemek bu."
Pardon, tam olarak tanımlanamaz bir cisim sayılmaz. Tülay ablam inatla bu şeyin bir yemek olduğunu iddia ediyor."Tülüş benimle dalga geçme Allah aşkına, bundan daha güzel kokan köpek mamaları biliyorum ben."
Mustafa buruşmuş yüzünü diğer tarafa çeviriyor. Onun abarttığını düşünmüyorum. Çünkü ne olduğunu bilmediğim bir sebzenin başrolünü oynadığı bu yemek cidden berbat kokuyor."Al şunu önümden!"
Musti'nin bu çıkışı üzerine Tülay ablamın nezaket dolu ifadesi saniyeler içinde yüzünden siliniyor ve normal haline dönüyor. "Ananın pişirdiğini ye o zaman! Haspaya bak yemek beğenmiyor! İki gün sonra kapımda ağlarsın ama Tülay geri dön diye!"Çemkirişi yüzünden kulak zarımda minik bir delik açıldığına eminim. Tülüş'ün zaten tiz olan sesi bağırınca iyice tad kaçırıcı bir hâle geliyor çünkü.
"Tülay geri dön diye mi? Bana diyetisyen mi yok kızım, dünyada diyetisyen kıtlığı mı var sanıyorsun? Elimi sallasam ellisi be!"
Diyor Musti elini havada sallarken. Gerçekten inatlaşmak zorunda mı diye düşünmeden edemiyorum. Gerçekten inatlaşıp Tülay ablamın cinlerini tepesine çıkarmak zorunda mı? Ama hayır, Musti'nin dalaşmadığı insan yoktu galiba. Bir ben vardım denebilir o da benim dalaşmaya tenezzül etmememdendi."Hiçbiri seni benim kadar iyi tanımıyor! Sen benim ellerimde büyüdün!"
Diye feryat ediyor ablam. Kurduğu cümlenin saçmalığı yüzünden ona umutsuz bir bakış atıyorum.Üstelik bu saçmalığın idrakinde olan yalnızca ben de değilim. Musti'nin ağzından alaycı bir hıhlama çıkıyor. "Üç yaş büyüksün benden! Üç! Bir, iki, üç!"
Musti üç parmağını kaldırıp bir iki üç diye sayarken bu rezilliğe şahit olan biri var mı diye gözlerim telaşla etrafta geziniyor. Zira dışarıdan bir sirki andıran lokantamıza nasıl müşteri gelir bilemiyorum."Onu mu diyorum aptal herif! Bu kiloya benimle birlikte geldin! Hacimsel büyüyüşünden bahsediyorum!" Ablam ellerini omuz hizasında açıp havada dev gibi bir silüet çiziyor. Bu gerçekten Musti'nin minik bedenine hakaret oluyor.
Ablamın açıklaması argümanından da kötü olunca benim sabrım taşıyor.
"İkiniz de defolabilir misiniz artık? Dükkanın betini bereketini kaçırdınız vallahi, işiniz gücünüz yok mu?"
Oturduğum sandalyeyi hışımla itip ayaklanıyorum. Tek dileğim bu iki baş belasından kurtulup sorunsuz bir gün geçirmek. Kendimi hiç olmadığım kadar yorgun ve bıkkın hissediyorum çünkü. Hiçbir şey yapmak istemiyorum, parmağımı kımıldatacak halim yok.Musti bana "Ay popom!" tadında bir bakış atıyor ve o da ayaklanıyor.
"İşim gücüm var benim zaten. Gidiyorum."
Üstündeki takım elbisenin yakalarını düzeltmeye koyulurken Tülay ablama yan yan bakıyor,
"Bu iğrenç şeyi yiyeceğime gururumla onurumla aç kalırım daha iyi!"
Şeklinde bir rest çekiyor. Ablam beş karış suratıyla kollarını göğsünün üstünde bağlıyor. Musti'nin tepkisi cidden canını sıkmış gibi. Buna pek anlam veremiyorum ama vermek için çok bir çaba sarf ettiğim de söylenemez açıkçası. Tülay ablam çoğu zaman akıl sır erdiremediğim bir varlıktı."Sen gitmiyor musun abla?"
Diyorum, gitmesini açıkça istediğimi gösteren bir ifadeyle. Sesim adeta "Hemen kaybol!" diye bağırıyor."Gidiyorum, bu çam yarmasına harcadığım her saniye ömrümden boşu boşuna eksiliyor zaten."
Musti'yi gözleriyle ince ince kıyıyor adeta. Musti'yi bin parçaya bölüyor, çiğ çiğ yiyor. Hem de yerken hiç kalori derdine düşmediğine eminim. Asabı o kadar bozulmuş görünüyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Arif
HumorSevgili dostlarım, sizlere dünyanın en efsanevi aşk hikayesini vadetmiyorum. Tüm kurgusal dünyaların içindeki en efsanevi karakter olduğumu da iddia etmiyorum. Bendeniz bir garip Arif. Süper havalı bir işim yok. Acayip bir zekam yok. Bir bakışımla s...