Aradan iki hafta geçiyor. Bu süreçte, çalışacağım markayla online bir mülakata giriyorum. Bu tamamen formalite bir aşama, farkındayım. Çizimlerimi ve tarzımı çoktan beğenmişler, benimle çalışmak istiyorlar. Ben de onlarla çalışmak istiyorum.Alacağım maaş önceki işimden kazandığımın iki katı. Çalışma şartlarım daha iyi, daha rahat olacağım artık. Üstelik biliyorum ki bu benim olmayan kariyerim için bir başlangıç.
O günlerde sosyal medyada gezinirken Zeki Bey'in paylaştığı bir fotoğraf düşüyor önüme. Yerime işe alınan dallama var fotoğrafta. Benim aksime evden çalışmıyor belki de diye düşünüyorum, sürekli ofiste olacak olması hoşuma gitmiyor.
Üstelik bu dallamanın çıkardığı koleksiyon da en az benimkiler kadar iyi satıyor bu arada. Hayranlarımın vefasızlığı biraz tadımı kaçırıyor.
Sevgili dostlar, ben çok kıskanç çok ilgi bağımlısı bir adamım. Tüm derdim bu. Zeki Bey'i kıskanıyor olmamı hiçbir mantıklı zemine oturtamayız biliyorum ama beni anlamaya çalışın olur mu?
Tüm bu tad kaçırıcı şeylerin arasında neyse ki güzel şeyler de var. Haziran ayının son cumartesi günü bugün. Nerdeyse iki yıldır her ayın son cumartesi olduğu gibi bugün de gitmem gereken bir yer var.
Güne alarmımın çirkin sesiyle başlıyorum.
Manasız bir gülümseme yayılıyor yüzüme. Her şeye rağmen bugün çok güzel olacak diyorum.İlk işim çiçeklerimi sulamak oluyor. Onlarla biraz hasbihal etmeyi ihmal etmiyorum. Bahçeden ayrılmadan önce kaplumbağa eğer gelirse diye koyduğum suyu da tazeliyorum.
İşim bitince kahvaltı için mutfağa geçiyorum.
Mısır gevreğimi kaşıklarken en sevdiğim sesli kitaplardan birini dinliyorum. Keyifli bir kahvaltı oluyor. Sonra makinede bekleyen yıkanmış çamaşırlarımı asıp ufak bir temizlik yapıyorum evde.Her şey kusursuz bir sıradanlıkta ve düzen içinde. Buna bayılıyorum. Hayatımı böyle geçirmek istiyorum. Ben hayatımdan memnumum.
Evden çıktığımda saat 1'e geliyor. Yetimhaneye vardığımdaysa 3'e. Girişteki güvenlik görevlisine göstermek üzere kimliğimi çıkarıyorum. Uzatıyorum kimliğimi. Yüzümde kocaman bir gülümseme var, neşe saçıyorum adeta.
Görevli elindeki listeyi kontrol ediyor. Kaşları çatılıyor. Ben afallıyorum, ilk kez böyle bir tepkiyle karşılaşıyorum çünkü. Her zaman beni neşeyle karşılayan Cafer Abi'nin yokluğunu o an daha bir çok hissediyorum.
Genç görevli nihayet elindeki kağıt destesinden kafasını kaldırıyor.
"Geleceğiniz önceden bildirilmemiş.""Nasıl?"
Diyorum hayretle. Anlamlandıramıyorum.
"Bir yanlışlık var herhalde. Boyama etkinliği için gelmiştim. Her ay geliyorum ben. Siz yenisiniz galiba."
Yüzümde anlayışlı bir gülümseme var. Olabilir böyle ufak tefek aksaklıklar canım benim, sen hiç canını sıkma diyor içimdeki küçük polyanna saçlarımı okşayarak. Ben de onun sesine kulak veriyorum.Adam yeniden kağıt destesine gömülüyor. Bu kez kafasını kaldırmadan konuşuyor,
"3.30'da bir boyama etkinliği var evet ama ziyaretçi listesindeki kişi siz değilsiniz.""Ama nasıl?"
Yüzümdeki tebessüm kışın sıcak çay görmüş ince belli bardak gibi çatır çatır çatırdıyor.
Görevli hiç tereddüt etmiyor, kağıtları bana çeviriyor. İşaret parmağıyla gösterdiği sütuna bakıyorum, isim kısmında Gökberk Yılmaz yazıyor. Dostlarım biliyorsunuz, bu çirkin isim kesinlikle bana ait değil. Benim ismim Arif, soyismim de Çiçek. Çiçek gibi ismim var benim.Üstelik, dünyalar çirkini bu isim soyisim kombinasyonu bana yabancı gelmiyor. Hiç yabancı değil hem de. Fakat inanır mısınız yabancı olmasını o an o kadar çok isteriyorum ki bu uğurda bir karanfil demetimi bile feda edebilirim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Arif
HumorSevgili dostlarım, sizlere dünyanın en efsanevi aşk hikayesini vadetmiyorum. Tüm kurgusal dünyaların içindeki en efsanevi karakter olduğumu da iddia etmiyorum. Bendeniz bir garip Arif. Süper havalı bir işim yok. Acayip bir zekam yok. Bir bakışımla s...