23 - yağmurlu bir gece.

788 114 85
                                    

multimedya eşliğinde okuyunuz. spotify playlist linki yorumda ve profilimde mevcut

-

Aradan bir ay geçti.

Tarık nişanlandı. Korktuğu tüm aksilikleri ve bahtsızlığını alt edip nişanlandı. Nikah için üç ay sonraya gün aldı hatta.

Artun aşık olduğu kıza aşkını itiraf etti. Sonra da gidip ailesiyle kızın ailesini tanıştırdı.

Fatih baba olacağını öğrendi.

Musti... O it herifi hiç sormayın. Bir süre ne adını duyasım ne de kendisini göresim var. Sormayın.

Bana gelirsek, kısacası damat olmuş gidiyorum dostlarım. Her şey gerçekliğini anlamakta zorlanacağım bir hızda gelişiyor. Sena'nın annesi ile annem çoktan kanki olmuş durumda mesela. Babam da ne kadar Sena'nın babası Albay Efe'den homurdanarak bahsetse bile onu sevmiş gibi duruyor. Tabi her şeye rağmen benim Sinan denen veletle yıldızım barışmadı. Sena ileride aramızın düzeleceğine inanıyor ama bana sorarsanız kendini kandırıyor sadece.

Ve Sena.
Bahçemde yeni bir çiçek açmış gibi hissettiriyor bana. Hayatımın en güzel yerinde açan güzeller güzeli çiçeğim.
Onu ancak böyle anlatabilirim size.

Birtakım zorluklarla karşı karşıyayız, ters düşüyoruz ve bazen tartışıyoruz da ama her şey yolunda. Ufak fikir ayrılıkları birbirimizi daha iyi tanımamızı sağlıyor. Zorlukları olsa bile bu yolu onunla yürüdüğüm için mutlu ve huzur doluyum. Birbirimizden esirgemediğimiz anlayış, saygı, güven ve sevgi önümüzü hep aydınlatıyor.

Hayatımızla ilgili ciddi kararlar alıyoruz. Bunu beraber yapıyoruz. Ortak bir hayatı yaşamaktan bahsediyoruz. Evimiz diye başlayan cümleler kuruyoruz.

Hatta inanır mısınız, bugün evlendik.
Şaka maka evlendik. Hemen kızmayın, bu bizim de kontrolümüz dışındaydı. Aslında nikahımız iki gün sonra ve elbette bu anlara şahit olacaksınız.

Bugün Sena'nın büyük dedesini ziyarete gitmiştik. Sena'nın ailesindeki acayiplik genetikmiş, bunu öğrendim böylece. Çünkü akraba ziyareti organizasyonundan imam nikahımız kıyılmış hâlde ayrıldık. Bir de üstüne köyde yemekli kutlamamız da yapılmıştı.

Dönüş yolunda arabada kendi halimizle dalga geçerek bitirmiştik günü. Aslında ben bitirdiğimizi sanıyordum.

Yağmurlu bir ağustos gecesinden sesleniyorum size. Bir hastane penceresinden izliyorum geceyi ve yere düşen iri yağmur damlalarını.

Camın pervazını sımsıkı kavrayan elimin üstünde kurumuş kan lekeleri var. Ve dahi bu çirkin lekeler alyansıma kadar bulaşmış durumda. Her şeyden daha can sıkıcı bir şey bu.

Ellerimde kurumuş kan izi, kafamda binbir çeşit düşünce. Gelin size anlatayım bu işin aslını.

Bundan birkaç saat önce, evimde Artun ve Tarıkla oturmuş takım elbise bakıyorduk internetten. Malum, şu günlerde üçümüzün de ortak paydası olan ihtiyaçlardan biriydi bu.

Tam da o anlarda telefonuma bir mesaj geldi WhatsApp üzerinden. Mesaj Sena'dandı. Adını görünce yüzüme kendiliğinden yayılan bir tebessümle açtım mesajı.

Ama anlamsızca harfler, sayılar ve sembollerden oluşan bir mesajdı bu. Ben de anlam veremedim zaten. Kaşlarımı çatarak baktım birkaç saniye. Ekranda hâlâ Sena yazıyor görünüyordu. Bekledim. Yazıyor sembolü nerdeyse üç dakika belirip belirip kayboldu ve üç dakikanın sonunda ikinci bir mesaj geldi. Fakat bunun da birinciden farkı yoktu. Yine rastgele yan yana gelen harfler ve sayılar.

ArifHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin