-1-

58 1 0
                                    

Sene 2020, 16. yaşımın sonları, doğum günüme dört ya da beş gün var. Emin değilim. Aralığın o buz gibi günleri, aylardır dünyada yaşanan pandemi sebebiyle evlerde kapalıyız. Sosyal medyada hiç tanımadığım ve hayatıma girmesinin bu kadar etkisi olacağını asla tahmin etmediğim birinin hikayesine tıkladım. O zamanlar bitmek üzere olan saçma sapan bir ilişki içerisindeydim. Belki de sadece dertleşmek için yeni insanlara ihtiyacım vardı, bilmiyorum. Ben onun hikayesine tıklayınca dolayısıyla o da bana yazdı ve konuşmaya başladık. İnternet üzerinden birçok arkadaş edindim, onlardan biri olacağını zannediyordum. Birkaç gün içerisinde ona kanım çok ısındı, onu kendime çok yakın hissettim. Sabahtan akşama kadar konuşuyorduk, eğleniyorduk, dertleşiyorduk. Benim için özel biri olacağını biliyordum tabii ki ama bana bu satırları yazdıracağından hiç haberim yoktu.

Yılbaşı gecesi benimle bir hikâye paylaştı. Diğer bütün senelere birlikte girmemizi diliyordu, aynı benim gibi.

Soran olduğunda arkadaşız diyorduk ama konuşmalarımız asla öyle değildi. Ayrıca o zamanki ilişkimi sonlandırmıştım, tek odağım hayatıma ışık hızıyla dalmış olan Damla’daydı. Birbirimizle bazen flört ediyorduk, bazense o “Ben sana yürümüyorum, ben hep öyle konuşurum.” tarzı Sokrates savunmalarıyla bana yürüdüğünü kabul etmiyordu. Bu arada bana kesinlikle yürüyordu, bir kız bana yürüdüğünde bunu anlardım. Şu an gidip sorsam yine kabul etmez hanımefendi ama o nasıl benim hoşuma gidiyorsa bende onun hoşuna gidiyordum. Bu ikimizin de farkında olduğu bir gerçekti.

Doğum günümden sonra ocak ayının ilk günleri Damla yavaş yavaş aklımı ele geçirmeye başladı. Kızı düşünmeden saniyelerim geçmiyordu. Hatta dudaklarımın bile birinin dudaklarını istediğini ilk defa görüyor, hissediyordum. Hayallerini normalde kontrol edebilen biriydim ama onu hayal ederken, onu düşünürken asla kontrol edemiyordum. Bazen aklım onun dudaklarına kayıyordu ki masumca sevmeye önem veren biriydim. Bu hislerimi kimse bilmese bile, Damla bilmese bile ben biliyordum. Sanki istemezmiş gibi geliyordu. Onu artık masumca hayal etmediğim için kendime, ona ihanet ediyormuşum gibi hissediyordum. Kendi içimde çok saçma bir kavgaya girmiştim. Yiyip bitiriyordum kendimi. Bir de üstelik görünen bir “arkadaş”lığımız vardı. Onun hiç kabul etmek istemediği bana yürüdüğü gerçeği, arkadaş olmadığımız hâlde gülüp geçerek arkadaşız deyişlerimiz vb. Bu tarz şeyler kendimi daha suçlu hissettiriyordu.

Kendi kendimi yemem çok uzun sürmedi aslında, yaklaşık iki hafta içerisinde fazlaca yakınlaştık. Hatta o heyecan dolu günlerde birbirimizin hayalinde birlikte uyuduk. O gün hissettiğim huzuru hiçbir yerde gerçekten hissetmemiştim. Onun hayalimde bile bana verdiği huzur böyleyken gerçekten yanında olduğumda ne hissederdim? O hisler benim kalp ritmimi bozmaz mıydı? Bozdu da.

Birbirimize yürüme muhabbetimiz devam etti, hâlâ “yürüdüğünü” kabul etmiyordu ve sevgili olana kadar da asla kabul etmedi zaten. Çevremizdeki çılgınlarla daha doğrusu ben çevremdeki çılgınlarla uğraşıyordum, oradan buradan bir anda çıkıyorlardı. Başımın belası eksik olmazdı benim. Henüz hiçbirinin farkında değildi. Gerçi bizim hikayemizin en başında onun belalarıyla da uğraşmıştık, yaklaşık bir senede başımıza gelenlerin yanında oldukça basit kaldığı için anlatma kısmına geçmedim.

O aylar sağlık sorunlarıyla uğraşıyordum, şubatın başı gibi hastanedeydim. Neredeyse telefona bile bakamıyordum, o günler onu çok yalnız bıraktım. Bana ilk ulaşamadığı gün ağladığını söylemişti. Ağlamasını istemediğim için her gün en azından bir mesaj attım ona. O günlerden birinde benimle tekrar bir hikâye atmıştı. Beklediği kişinin ben olduğuma inanıyordu, belki öyleydim belki değildim ama attığı hikâye çok hoştu. Yanımda olduğunu, elimden tuttuğunu bana açıkça belli etmişti. Bütün yazıyı tam hatırlamıyordum, yalnız bir cümlesi hiç aklımdan çıkmıyordu. “Umudumuzu kaybetme, balım.” Ben umudumuzu kaybetmedim balım, kaybetmeyeceğiz de. Umudumuz burada, sevgilim.

Efsunlu ÜmitlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin