-11-

17 1 1
                                    

Damla

"Hayır bir kere, o olayın gerçek sebebini sadece Ege biliyor." Ahu, Araf ve Ege'yle konser bitiminde sahile gelmiştik. Yazın zaten gidilebilecek en mantıklı yer sahil kenarlarıydı. İstanbul'a yabancı üç insanla bu sahilde ne işim olduğunu dahi bilmiyordum ama sorgulamadım da. Hayatımın günlük stresinden biraz bile uzaklaşabilmiştim bu sayede. Yalan söylemeyeceğim, Ege'nin hayatıma yeniden dahil olması benim için de o kadar kolay olmadı. Ayrıca tek istediğim benim için yazdığı hikayede imzasının bulunmasıydı. Hayatına tekrar dalıp bütün ilişkisini mahvetmek istememiştim. Her ne kadar bunun zaten olacağını, sadece beklediğinden daha erken olduğunu söylese de benim kabullenmem Ege'den daha zor olacaktı. İlk sevgili olduğumuz zamanlarda da benzer bir olay yaşanmıştı, hayatına ne zaman girmeye kalksam hayatındaki insandan bir şekilde uzaklaşıyordu. Bunu beni çok sevdiği için mi yoksa zaten mutlu olmadığı için mi yapıyordu bilmiyorum ama belli bir düzeni vardı. İmza günlerinde dahi yanında getirdiği -her ne kadar dünyanın en berbat nişanlısı ve belalı bir çirkef olsa da- kadını iki günde hayatından çıkarmasını asla normal bulmuyordum. Bu olay ilk kez yaşandığında umurumda olmamıştı çünkü Ege yine başka aptal bir kızın peşindeydi ve o zamanlar daha çok küçüktük. Önümüze birbirimiz dışında birçok insan çıkacaktı. En güzel yaşımızda da aptallarla vakit kaybetmemeliydik ama o şimdi nişanlanacak kadar ilerletebilmişti işleri. Dediğine göre o kadar da önemli değildi onun için. Oysa bu önemli olmayacak bir şey değildi. Biriyle iki günde nişan atılmazdı, bu Aslı bile olsa. 

Onu ne kadar özlediğimi anlatmam mümkün değildi. Ona hiç belli etmesem de o hayatımdan çıktıktan sonra kendimi daha fazla yalnız hissetmiştim. Çünkü o Ege'ydi. Benim Ege'm... O gitmezdi, o vazgeçmezdi. Herkes, her şey yıkılır kül olurdu da o alevlerden bile etkilenmezdi. Kendi için değil, benim için. Oturup konuşmasak da birbirimizi çok iyi bilirdik. Hatalarımızı görsek, umutsuz duyguların peşine de düşsek bilirdik. Bazen hiç konuşmazdım, o da beklemezdi konuşmamı. Sadece sarılmak için bile koşa koşa gelirdi bana. İşte tüm bunlardan vazgeçtiğinde, daha fazla yanımda kalamadığında ve gittiğinde artık hiç kimsenin yanımda kalabileceğine inanmamıştım. Zaten o da beni yanında hissetmemekten şikayetçiydi. Bunu çözebilirdik belki ama onu ittirme konusunda beni yenebilecek kimse yoktu. Belki defalarca ittirişime rağmen gitmeyince bu sefer de gitmez sanmıştım, bilmiyorum. Şu anki aklım olsaydı onu Aslı gibi birinin kollarına fırlatacağıma bizden hiçbir şey olmayacaksa bile elinden tutardım. Onsuzluk Aslı gibi biriyle nişanlı kalmaktan daha kolaydı, buna emindim. 

Bana bakışlarının değiştiği belliydi, eskisi gibi bir şey yoktu gözlerinde. Görmesi imkansız değildi ama hâlâ içinde bir yerlerde parladığımı bilmek bana iyi hissettirmişti. Birbirimizi tekrardan kaybetmemizi istemiyordum. Onun da istemediğine emindim çünkü o imzada gördüğüm mutsuz adamla şu an gözleri parlayan adam aynı olamazdı.

Onu neden öptüğümü bilmiyorum, Ege'nin ahım şahım bir yakışıklılığı yoktu. Çirkin olduğunu da asla söyleyemezdim ama çok tatlıydı. Çok tatlı bir adamdı, yüzündeki hafif kirli sakalı bile ona çok yakışıyordu. Karakolun önünde bana bakışları kalbimi delip geçmişti açıkçası. Yirmilerinde kocaman adam, bana küçük bir çocuğun annesine baktığı gibi bakıyordu. İçimdeki bütün öfke isteğe dönüştü o anda. Ona dokunma isteğine... Sakalını sevme isteği, yanaklarını okşama isteği ve onun tatlı dudaklarını dudaklarımda hissetme isteği...

"Damla?" aynı şimdi baktığında olduğu gibi. Yüzünde yine tatlı bir gülümseme vardı. "Daldın gittin." Ege'ye gülümsedim. Nişanını yeni atmış eski sevgilimi öptüğüm ve arkadaşının kulisinde beni biraz daha etkileseydi işleri kötü yola sokacağım düşünceleriyle savaşıyordum Ege'ciğim, tabii ki dalar giderim.

Efsunlu ÜmitlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin