-12-

15 1 0
                                    

"Burada olduğuna sevindim." Damla beni evden kovduktan sonra gidecek yerim olmadığı için kapısının önünde oturmuş bekliyordum. Kapıyı açma ihtimalinin yüksek olduğunu pek düşünmemiştim ama elinde iki kadeh şarapla yanıma gelmişti bile. Sanırım gitmediğimi zaten farkındaydı. "Neden gitmedin?"

Yanıma oturup elindeki kadehlerden birini bana doğru uzattı. "Gidecek yerim olmadığı için buraya getirdin ya zaten beni." dedim elindeki kadehi alarak. "Ama haklıydın, saygısızlık ettim."

"Nedenini anlıyorum aslında Ege," dedi. "Sana ne hissettiğimle ilgili pek bir şey söylemedim. Merak etmen kadar normal bir şey yoktu." başımı salladım. Evet, durum buydu ama yine de kendimi okumamak için durdurabilirdim. Sonuçta onun özeliydi. Zamanında tuttuğum defterleri herhangi bir kişi okusaydı kıyametler kopartabilirdim mesela. Gerçi Damla okusa sesim çıkmazdı. Tabii Damla'ya göre öyle olmak zorunda değildi. Sonuçta benim ona zaafım vardı, onun bırakın bana zaafı olmayı benden etkilendiğini bile söyleyemezdik.

"Yine de özür dilerim, okumamalıydım." omuz silkti.

"Boşver özürü, ne düşünüyorsun peki?" şarabından bir yudum aldı. Dudaklarına değip içinde kaybolan şarap kadar ballı olmayı istedim o an. "Okudukların hakkında? Senin kadar iyi bir yazar olabilmiş miyim?"

"Bence benimle yarışabilirdin," dedim. "Ama kendini yazıyor olsaydın." bende şarabımdan bir yudum aldım. "Eğer yazılan cümleler senden bir parça taşıyorsa güzel oluyor. Yoksa üzgünüm ama çok da anlamı yok." kaşlarını kaldırdı.

"Beni yazdığın için kendini övdün ama seni yazdığım için beni gömdün. Şimdi tam olarak hangimizi övdün?" gülüştük. Benim senden başka bir şeyi övme gibi bir işim olabilir miydi?

"Ben senin karşında hep gömülmedim mi zaten? Kimi öveceğim başka?" bir yudum daha aldım kadehimden. İki gece arka arkaya çok içme niyetim yoktu aslında ama bu sefer onun karşısında onun güzelliğine içmek çok başka hissettiriyordu. 

"Öyle mi gerçekten?" diye sordu sessizce. "Benim karşımda hep gömüldün mü?" başımı salladım. Her şeyi, herkesi yenmiştim belki ama bir tek onun karşısında diz çökmüştüm. Boşta olan elini yanağıma koydu. "Daha fazla gömülme, olur mu? Ben sen hep yaşa isterim." ister istemez hafifçe kaşlarımı çattım. Damarlarından kan yerine alkol geçince romantikleşmiş miydi bizimki yoksa ben mi yanlış duyuyordum?

"Gömme o zaman beni Damla, öldürme." benim ona bakışlarımı abartırdı hep ama bir görseydi şu an bana nasıl baktığını; bana değil, kendine aşık olurdu. "Ben sana hep yenildim ki." dedim sessizliğimizin arasından. Gözlerinin önüne düşen bir tutam saçını alıp kulağının arkasına yerleştirdim. "Güzelliğine yenildim, gülüşüne yenildim." hazır elim yüzüne yakınken yanağını okşadım. "Benim zaten sana karşı kazanmam mümkün mü? Bak seneler geçti, ben yine sana yenildim. Pek de bir şey değişmemiş." hafif geri çekilip kadehini kafasına dikti ve şarabını bitirdi.

"O zaman bir kez daha yenilmen gerekecek." ayağa kalktığında ne olduğunu anlamaz hâlde Damla'ya baktım. Ne yapıyordu? Tamam kapı önünde oturmaktan sıkılmış olabilirdi mantıken.

"Ne?" elini uzattı tutmam için. Sorgulamadım, yerden kalkarak elini tuttum. Beni zaten çok fazla yenmemiş miydi? Hâlâ ona karşı kaybedecek çok savaşım varken bir de yenisini mi ekleyecektik?

Şarabın onu hemen etkilemediğine emindim, yine de ayık olduğu zamanlara göre bana çok daha yakındı. Beni evin içerisine sokup kapıyı kapatırken müzik açmamı rica etti. İçkinin yanında en iyi müzik gideceği için masadaki bilgisayarına tıkladım. Zaten müzik uygulaması açıktı bile. Sedef Sebüktekin - Unutmam Lazım. (Medyadaki şarkıyı okurken dinlemenizi ve tam şu anda başlatmanızı tavsiye ederim.)"Çok manidar oldu." dedi yanıma geldiğinde. Şarap kadehimi masaya bıraktım.

Efsunlu ÜmitlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin