24. BÖLÜM - SESSİZLİĞİN SESİ

210 53 125
                                    

Yol boyu tek kelime etmeden aramıza giren sessizlik hiç olmadığı kadar uzamıştı. Bütün bu olanlara dönüp baktığımda sorgulamadan yaşadığım tek bir ânım bile yoktu. Bir solukta yitip giden ilişkiler, soğuk toprağın koşulsuz kucak açtığı kayıplar, yalanların ve güvensizliğin insanda geriye bıraktığı kalp kırıklıkları...

Koşarak uzaklaşmak istediğimde -bir adım dahi atamayıp- olduğum yerde çakılı kaldığım zamanlar, iliklerime kadar hissettiğim çaresizlik, benliğimi sömüren kötü, karanlık bir ruhtan farksızdı.

Teslim olduğum dingin suların, hiç beklemediğim bir anda yakaladığı ilk fırtınası, kalbimi derinden ve korkuyla sarsarken, çırpınmakla, akışına bırakmanın arasında sıkıştırmıştı beni.

Eve geldiğimizde bahçe kapısında bekleyen adamı çağırıp bir şeyler söyledikten sonra tepkili bir şekilde beklemeden yürüyüp eve girdi. Kapıdan dışarı doğru başını uzatan Leyla sorgulayan gözlerle bakıyordu. "Biraz sinirli." diye fısıldadım. Kadın korkuyla dudağını ısırırken kapıyı kapatıp, benimle birlikte salona doğru yürüdü. Bizi yan yana gören Emirhan, "Leyla sen odana geç." dedi. Ardından mutfağa yönelip çıkardığı kadehe içkisini doldurdu. Emri üzerine Leyla ile gözlerimiz buluştuğunda birbirimize bakıyorduk.

Kadın mecburen odasına geçince, yersiz tavrı karşısında dayanamayıp, "Bana bir açıklama borçlusun, biliyorsun değil mi?" diye sordum. Elindeki kadehle arka bahçeye çıkarken sessizdi. Cevapsız bırakmasından hoşlanmayıp, öfkeyle arkasından yanına gittim. "Bir soru sordum." dedim tepkiyle.

Dişlerini sıkmış olacak ki beliren çene kemikleri bunu doğruluyordu. "Kahvaltı masasında telefonuna gelen bildirimden sonra öyle bir hâl aldın ki endişelenmemek elimde değildi."

"Yine de takip etmiş olmanı hoş karşılamıyorum!" dedim.

"Eylül, eğer hayatımdaysan ve olmaya devam edeceksen ki, ben bunun için tüm kalbimle savaşırım. Ama ben de eski sevgilinle gizlice buluşmanı hoş karşılayamam."

"Ne îma ediyorsun sen?" dedim bu defa daha yüksek bir tonda.

"O adamın amacı her neyse çok masum gelmedi bana. O an orada olmasaydım, canını daha fazla yakacaktı."

Saçlarımı geriye atıp boynumu gösterirken, bileklerimi de ona doğru uzattım. "Senden çok da farklı sayılmaz!"

Elinde tuttuğu kadehi, duyduklarından sonra büyük bir güçle yere fırlattığında, dağılan irili ufaklı cam parçaları sert zeminle buluşurken, farklı tınılar çıkarttı. Birkaç adım geri çekildiğim sıra, "Korkutuyorsun beni." dedim. Bunu söylerken titreyen sesime engel olamadım.

Arkamı dönüp koşar adımlarla içeri girdikten sonra yine aynı hızla merdivenleri bitirip odama girdim. Kapıyı kilitleyip beklerken evin, iç sıkan sessizliğinin bile sesi vardı. Korkuyla titreyen kalp atışlarıma karışan ve boğulmaktan beter eden, sessizliğin sesi...

Yere oturup sırtımı kapıya dayadığım sıra, merdivenlerden gelen ayak sesleri duyuldu ve ardından kapım tıklatıldı. Konuşurken başını yaslamış olacak ki sesinin titreşimi, kapıyla bütün olan sırtımda hissediliyordu.

"Özür dilerim." dedi çaresizce. "Hadi güzelim, aç kapıyı."

Ses çıkarmadan öylece beklerken, bu defa sesini oturduğum hizada işittiğimde, onunda benimle aynı şekilde yere oturduğunu anladım. "Sana yaşattığım acımasızlığın üzerine o adamla kıyaslanmak canımı yaktı." dedi. "Kendimi tutamadım. Amacım seni korkutmak değildi."

Üzgün olduğunu biliyordum ki, bende ondan farksız değildim. Sarılışlarıyla kendine esir ettiği sıcaklığını hissetmem için aramızda bulunan kapı engel değildi. Ona bu kadar değer verirken, bir anda her şeyi değiştirmesine yetecek davranışlarda bulunması, hiçbir zaman bana doğruyu göstermeyen kalbimin yanı sıra bu defa aklımıda karıştırmıştı.

EYLÜL 'SONBAHAR GÜNEŞİ'Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin