5. Bölüm: Zorbaların Ziyafeti

77 10 4
                                    




Stephen'ın parlayan koyu renk gözlerinden heyecanı okunabiliyordu. Roxy'nin Field-Run'A katılacağı haberiyle büyülenmiş gibiydi. Sahiden onun seçilebileceğine inanıyordu. Keşke arkadaşının ona duyduğu inancın aynısını Roxy kendine de duysaydı. Ne var ki genç kızın bu konuda güveni arkadaşı kadar fazla değildi.

"Çok heyecanlanma Steph," dedi Roxy ilk ders arasında kantinde otururken sade kahvesini yudumlayarak. "Orada bir sürü öğrenci olacak, şansım çok az."

"Az da olsa denemeye değer." diyerek gülümsedi. Gömleğinin içinde her zamanki giydiği renkli tişörtü görünüyordu. "Bu parlaman için bir fırsat! Seçilmek zorunda değilsin, ama insanlara neler bildiğini ve yeteneklerini gösterebileceksin!" dedi Stephen gözleri ışıl ışıl. Roxy onun bu mutluluğunun bulaşıcı olduğunu hissediyordu. Çünkü ister istemez kendi içinde yeşeren umutlar vardı. "Elain kulüplerin de takımları olduğunu söyledi. Bu doğru mu?"

Elain'in adı geçince Stephen gözlerini kıstı ama yine de yanıtladı, "Seçmeye kulübün temsilcileri de gelir. Beğendikleri adaylara teklif yaparlar. Bazen Koç Lewis bir okul takımı da kurar ama o seneki oyunculara bağlıdır bu. İşin özü, Field-Run aslında kulüplerin birbirleriyle rekabet etme yöntemidir." Roxy duyduklarıyla kaşlarını kaldırdı. Elain bu detaylardan söz etmemişti. Kendisi de bilmiyor olsa gerekti. Annesi, dayısı ve Penteus da bu Enstitü'den mezunlardı ama buna rağmen hiç bahsetmemişlerdi kulüplerden. Bunu Penteus'a sormayı aklının bir köşesine not etti.

Teneffüsün sona erdiğini işaret eden zil çalarken Roxy acılaşmış dandik kantin kahvesinden son bir yudum daha alıp karton bardağını buruşturarak çöpe attı. James Crane'in baristalık yaptığı kafede içtiği filtre kahve muazzam kahveden olmasını dilerdi.

Stephen ona el sallayarak ikinci sınıfların olduğu üst kata çıktı. Kahraman Tarihi dersi Bay Wood'un hastalanması sonucu iptal olmuştu. Önceki gece pek iyi pişmemiş bir "Escargot" yediği söylentiler arasındaydı. Roxy de bu sebeple aheste hareket ederek okul tuvaletine uğradı ve ayna karşısında beyaz gömleğini ve lacivert okul ceketiyle eteğini düzeltti. Karşıdan kendine bakan kız annesinin gençliği gibiydi. Siyah saçlar, aynı şekilli çene, aynı biçimli gözler. Ama Aynadaki kızın dudaklarının kenarında çizgiler yoktu, saçları düz değil dalgalıydı, gözleri ela değil maviydi. Annesi daima daha güzel gelmişti Roxy'ye. Kendisini onun kötü bir taklidi gibi hissediyordu. Moonlight'ın yani gücünü ay ışığından alan süper hızlı, dövüş yetenekli, ışık saçan kahraman sanki sadece Roxy'yi gölgeliyordu. 

Peki ya babası?  SteelFist oldukça güçlü ve sevilen bir kahramandı. Onun ölümü hem halkı hem de kahraman alemini büyük yasa boğmuştu. Küçük bir kız çocuğu olduğu cenaze daha dün gibiydi. Ryderr, Supernova, Skyler Storm, Captain Electron, müdire Hamilton ve daha bir çok kahraman oradaydı. Roxy ise babasının sıcak gülüşünü ve kahverengi saçlarını hatırlıyordu. Elini tuttuğundaki sıcaklığı anımsıyordu.

Anne... Babamın ailesi yok muydu? Onun kardeşleri belki?

Baban Jonathan'ın ailesi... Onlar babanı reddettiler Roxy.

Annesi Valerie'yle babasına dair yaptığı son konuşma bu olmuştu. Lavabonun kenarlarına tutunarak destek aldı ve zorla yutkundu. Gözleri yanıyordu. Suyu açıp musluktan buz gibi suyun akıp gitmesini seyretti. Hayır, buna izin vermeyecekti. Orta okulda hep dışlanan olmuştu sebebi bilinmez biçimde. Belki de Sıradanların çocukları ailesinde bir farklılık olduğunu sezmişti. Liseye geçtiğinde her şeyin farklı olacağına inanmıştı. Bir sürü insanla tanışacak ve kalabalıkta herkes gibi bir figür olarak kalacaktı. Heyhat uyum sağlayacağını umduğu yegane yerde de "uyumsuz" muamelesi görüyordu.

Kahraman Olmak İçin Bir SebepHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin