Roxanne bir mezar kazıyordu. Roxanne Steel değil. Starborn değil. Sadece Roxanne.
Dokuz ay önce tek derdi güçleriydi. Sorsanız yanında bir ceset dururken mezar kazacağını asla hayal edemezdi. Ancak işte buradaydı. Elinde kürek, parmaklarının arasında toprakla, sabaha karşı bir çukur kazıyordu.
Bir anıt dikilmesi gereken bu mezar isimsiz kalacaktı. Sadece gerçekte kim olduğunu bilen bir avuç insan çiçek getirecekti ona yılda bir kez.
Başını çevirip Penteus'un kan çekilmiş yüzüne baktı, dişlerini sıktı. Öfkeden ziyade çaresizlik hissi baskın geldi. Tüm gücüyle küreği salladı ve kazmaya devam etti. Arkasındaki ağacın dibinde genç Crane onu izliyordu. Bunu tek başına yapmak istemişti. Penteus onun için ruhunu verdiyse, bedenine de Roxy sahip çıkacaktı. Gözleri doldu ve sıcak yaşlar yanaklarından süzülüp toprağa karıştı. Kazmaya devam etti.
Aklını bir arada tutan yegane şey bir çukur kazmaktı.
Kaz.
Eğer elleri çalışmazsa zihni onu boğacaktı. Zihni onu boğarsa...
Bir başkası da Roxy için çukur kazardı.
* * * * * * * * * *
Roxanne iki haftadır evden dışarı adım atmamıştı. Annesiyle konuşmuyordu. Elain ve Stephen'ın mesajlarına cevap vermiyordu. Bazen evine gelen James ile beraber uyuyorlardı. James olmadığında uykularından çığlık ve şimşeklerle uyanıyordu. Duvarındaki dev kara leke bu anlardan birine aitti. Televizyondan verilen taziye töreninin sesini yan evdeki komşuların televizyonundan işitebiliyordu. Sinirle penceresini indirdi. Supernova adına yapılan anıt mezarın şaşaalı açılışı vardı. Hükümet görevlileri her şeyi şova çeviriyorlardı riyakar biçimde. Törende annesi dahil birçok kahraman ve hatta Akademi'den öğrenciler vardı.
Sonunda Targequidlerin tamamı imha edilmişti.
Teyzesi Ruby, hapisten çıkmıştı. Üzerine yüklü bir tazminat almış, tekrardan çocuklarına kavuşmuştu. Teyzesinin görüş gününde tamamlayamadığı cümlenin manasını şimdi anlıyordu, Roxy. Jonathan Steel'e benzemediğini izah etmeye çalışıyordu.
Gözleri Penteus'unkiler gibi maviydi.
Her ikisi de okula başladıklarında ıskartalardı.
Güçleri bile birbirine benzerdi. Penteus enerjiyi absorbe edip plazma ışınları saçıyordu. Roxy aynısını elektrik için yapabiliyordu. Belki ileride Penteus'unki gibi bir şeye dönüşebilirdi bile.
Dönüp geriye baktığında nasıl fark edemediğine hayret ediyordu. Annesi açıklamaya çalışmıştı. Roxy'ye hamile kaldığında Penteus'un Avrupa'ya gittiğini, hamile olduğunu bilmeden Jonathan ile ilişkiye başladığını... Ancak masmavi gözler yanıltmamıştı, o Penteus'un kızıydı. Annesi, Jonathan'a bunu açıklamıştı. Jonathan Steel, Roxy'nin kendi kızı olduğunu ve sevgisinde hiçbir şeyin değişmeyeceğini söylemişti, gerçek babası kim olursa olsun. Jonathan ve Valerie Steel birbirlerine aşıklardı.
Penteus bile Roxy'nin kendi kızı olduğunu bilmiyordu kısa zaman öncesine kadar.
Jonathan Steel, Roxy için ölmüştü. Penteus Starborn da Roxy için ölmüştü. Bu vicdan azabı duygusunun altında eziliyordu. Sanki cam kırıkları kalbini parçalıyor, aldığı her nefeste daha derine batıyordu. Suçluluğun yarattığı nefret akıyordu damarlarında. Bir daha Penteus onu asla aramayacaktı. Okuldan almayacaktı. Evlerinde gelip tekli kanepede oturmayacak, Roxy'ye savaşmayı öğretmeyecekti. Soğuk toprağın altında çürümeyi bekleyecekti bedeni. Ve Roxy yüzünden ölmüştü. Babası, onu kurtarmak için canını vermişti.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kahraman Olmak İçin Bir Sebep
Ciencia FicciónRoxy'nin derdi büyük. Süper kahraman çocuklarının gittiği okula gidiyor ama süper güçleri yok. Şayet güçleri sene sonuna kadar ortaya çıkmazsa okuldan atılacak. Yine de oturup beklemektense zorbalarla mücadele etmeye ve başını dik tutmaya kararlı. F...