Herkese selam! Epey uzun süren bir aradan sonra tekrar sizlerle birlikteyiim.Nasılsınız, keyifler nasıl bakalım?
Ben iyiyim. Merak edenlere veya soracaklara cevap olsun buradan. Daha önceki bölümlerde atlamadan nasıl olduğumu soranlara teşekkür ederim.
Yeni bölüm bayağı uzun. Paragraf aralarına bol bol yorum yapmayı unutmayın portakallı keklerim. Bi' de yıldızları ışıldatırsanız daha çok mutlu edersiniz beni tabii.
O zaman sizi yeni bölümle yalnız bırakıyorum.
Keyifli okumalar!
Bölüm şarkısı: Pinhani - Bilir o beni
İnsanlar yapmamaları gereken şeyleri yaptığında kendini neden suçlardı?
Yaptığı şeyi yapmaması gerektiğini bildiği hâlde yaptığı için mi?
Kısmen.
Peki neden kendinden önce hayatı suçlamıyordu?
Sonuçta bir insan yapmaması gereken şeyi yapıyorsa hayat bunu ondan esirgemiş demekti.
Ben de her zamanki gibi kendimi suçlamıştım önce. Kora'ya güvendiğim için sabaha kadar kendimi suçlamıştım.
Neden bana tüm hayatım boyunca iyi davranmayan hayatı suçlamıyordum?
Ben bu hayatta yaşadıklarım yüzünden kimseye güvenemez olmuştum, hayat bunu benden esirgemişti ve eğer birine güvenip hayal kırıklığına uğradıysam bu davada yalnızca ben suçlu değildim.
Saat sabahın 6'sıydı. Daha doğrusu henüz 6 olmasına 10 dakika vardı.
Neden saatler konusunda böyle yuvarlamalar yapardık ki? 10 dakikanın bir anlamı yok muydu mesela? 10 dakika içinde her şey gerçekleşebilirdi bu hayatta hâlbuki.
Kora beni değil 10 dakika, yaklaşık 5 dakika içinde yerle bir etmemiş miydi canımı yakan sözleriyle?
Siz, bir insana güvenmek için günlerinizi heba ediyorken o insan 5 dakika içinde güveninizi yerle bir ediyordu. Bu, fazla acımasızcaydı. İnsana, insanın duygularına, umutlarına yapılmış en büyük ihanetti.
Aynadaki aksime bakarken gözlerimin dolduğunu gördüm. Ve hemen ardından başımı yukarı kaldırarak gözyaşlarım akmasına engel oldum.
Bu hareketi ne zaman yapsam veya yapan birine rastlasam canım acırdı.
Küçükken Cihangir sözleriyle canımı yaktığında ağlamak istediğimde böyle yapardım. Çünkü Cihangir benim öz babam değildi. Benim annem de babam da yoktu. Ben bir durağa bırakılarak ölüme terk edilmiş bir çocuktum. Cihangir her ne kadar beni sevse de canımı yakmaktan çekinmiyordu bazen. Eğer bir annem ve babam olsaydı canımı böyle kolay yakamazlardı.
Dün kiraz ağacımda en çok da yaşadığım hayal kırıklığını anlatabileceğim bir annemin olmayışına ağlamıştım.
Genç kızlar böyle şeyleri annelerine anlatırlardı, değil mi?
Veya ilk reglilerini olduklarında anneleriyle paylaşırlardı. Ben en son bunu Cihangir'e nasıl söyleyeceğimi bilemediğimde annemin olmayışına bu kadar ağlamıştım.
Ve annesi ve babası olmayan çocukların ağlamaya hakları yoktu. Ağlasalar bile bunu gizlemek zorundalardı. Başka çocuklar şımarıklık yapıp ağladıklarında bile bunu ailelerinden gizlemeyip aksine bunu onların karşısında yapıyorlarken ben küçük bedenimle büyük acılar taşımış ve gözyaşlarımı başımı gökyüzüne kaldırarak sinelemiş ya da kiraz ağacıma çıkıp gizlice ağlamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÜŞLER DURAĞI
Teen FictionBir süre yüzümü izledikten sonra bir şey demeden yanımdan geçip merdivenin birkaç basamağını çıkmıştı ki durdurdum onu. "Kora!" Durdu fakat bana dönmedi. Bir şey de söylemedi. "Teşekkür ederim." Bir süre sessiz kaldı. Ardından "İyi geceler..." di...